Fırtınalı gecelerde denizciler en çok bir deniz fenerinin uzakları tarayan ışığını görmek isterlermiş. O uzakları tarayan ışık, sadece bir hayat belirtisi, bir kara parçasının varlığının ötesinde yakın bir arkadaş, hatta onun da ötesinde bir “yol arkadaşı”nın kendisidir.
Karanlıklardan çıkaran, dev dalgalarla mücadele etme gücü veren bir yol arkadaşı…
Doğan Cüceloğlu benim için öğrettiği ve yaşadığı değerleriyle bir deniz feneriydi. Yolumu aydınlatmasının ötesinde, o yolda yürürken ihtiyaç duyduğumda hep yanımda olan ve en önemlisi sakinliği, çelebiliği “Ya Mehmet,” diye başlayan cümleleriyle benim derinlerimde olan ve belki hiç açığa çıkmayacak olanların dile gelmesini sağlayan bir yol arkadaşı…
Hocam bir deniz feneriydi.
Onun “merak” eden hali, üretim ve özellikle de üretim içinde yer alan insanlar arası ilişkilere de yönelikti. Onunla her buluşmamızda sohbetlerimizin ana konusu üretim yapılan yerlerde -fabrikalarda- “insan” kalabilmenin “hakkaniyet”, “dürüstlük”, “sorumluluk”, “halden anlamak” gibi özelliklerinin, hayatın her alanında olduğu gibi, üretim alanlarının da olmazsa olmazı olmasıydı. Hocam bunları birer genel tanım olarak değil, insanın ruh ve bedeninin şekillenmesi olarak ele alırdı. Bu belki de onunla aynı yolda yürümemizin sebebiydi. Bizim için üretim yapmak sadece bir “ürün” elde etmek değildir. Bizim için üretim, tüm paydaşların kendini “iyi” hissettiği bir süreçtir.
Üretim yapmak kuşkusuz gerilimli bir iştir. Yüzlerce teknolojik ve yine yüzlerce insani parametrenin bir araya geldiği dalgalı denizlerde yol almaktır. Burada başarılı olabilmek ancak hocamın her konuşmasında dile getirdiği “saygı”, “sevgi” ve “iş birliği” ile mümkündür.
Teknolojiye hâkimiyetiniz tek başına başarılı olmanız için yeterli değil. Başarı ancak Doğan Hocamın da üzerinde ısrarla durduğu yukarıdaki insani unsurların şirket kültüründe hayat bulması ile mümkündür.
Doğan Cüceloğlu ile yürüdüğümüz yolda iki kitap yazmamda hocamın büyük etkileri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İlk kitabımın -Duygusal Sermaye- taslak halini okuduğunda adını o önermişti. İkinci kitabım Birlikte Başarmak üzerine söylediği; “Mehmetçiğim, işte tam da bu,” cümlesi benim için büyük motivasyon olmuştu.
Doğan Cüceloğlu ile her konuşmamda şunu kendi kendime tekrar ettim; “Çok şanslısın Mehmet.”
O bir “bilgi” ve “insan” deryasıydı. Hiçbir zaman “bilgi kibrine” kapılmadan sende olanı açığı çıkaran, bunu yaparken de “köy kahvesinde sohbet eder gibi” yapabilen bilge bir insandı.
Doğan Hoca aramızdan çok erken ayrıldı. Ancak onun aydınlattığı ve birlikte yürüdüğümüz yolda yürümeye devam edebilmek, onun bize bıraktığı miras.
O miras karanlık ve dalgalı denizleri sorunsuz aşmamıza yardımcı olacaktır.
(Mehmet Semih Söylemez / İyi ki kitabından…)