ÖTE

Zevkli heriflermiş; Tarihteki ilk Giresun‘un Çıtlakkale Mahallesi civarında kurulduğu bilinir. Dünyanın en güzel manzarasına karşı, şehir diğil, ülke bile kurulsa azdır, helal olsun der geçerim.
Şehir merkezi yüzyıllar sonra bizim Hacı Hüseyin’e taşınmış. Bunun nedenine ilişkin bilgi sahibi diğilim, ama o da gayet iyi olmuş, şehrimiz böylelikle kültür-sanat-mizah ve spor denen kavramlarla tanışmıştır…
Son yüzyıldaki gelişmeyiyse hepimiz biliyoruz tabi. Şebinkarahisar Karayolu’nun (yani Gazi Caddemiz) açılmasıyla merkez yine değişmiş. Bugünkü vaziyete gelinmiş.
Sağlık olsun, itiraz edip merkezi Gedikkaya’nın tepesine alalım kampanyası başlatacak halim mi var?
***
Biraz gurur, biraz üzüntü, ama en çok da ”hınzırlık” duygusu olsa gerektir; Hacı Hüseyin ahalisi, şehrin diğer tarafında yaşayan insanlara ”Öte Yüzlü” lakabını takıvermiş.
Eh yani, Karadeniz’e ”bi kısrak başı gibi uzanan” bi coğrafi görünüme sahipsen, elbette şehrin doğusu / batısı net olarak ayrılacak, yapacak bişeyimiz yoktur.
Kendini asıl ”merkez” kabul eden, diğer tarafa şaka yollu takılacaktır…
***
Bi dost ziyareti nedeniyle dün, dolmuşa binip şehrimin öte yüzüne geçmem gerekti. Nicedir görmemişim, özlem giderdim Şehr-i Canan’ın diğer yarısıyla.
Araçtan içeri adımımı atıp, boş bi yere daha yeni oturdum ki, kısmet işte, cep telefonum yere düşüverdi. Elim-kolum poşet doluydu, eğilip alamadım da hemen. Ön koltuktaki teyzemiz uzanıp çözdü işi.
-Teşekkür ederim teyzeciğim, zahmet ettiniz, dedim-demedim, çıkarıp bana kendi telefonunu gösterdi teyzem;
-Bak, bunu da bana oğlum hediye etti.
-Ne mutlu size, güle güle kulanın.
-Gaç liradır acaba?
-Valla teyze, iyi bildiğim konu diğil ama 3-5 bin TL kesin vardır.
-Uuuuuuşşş!!! Alsın tabi, büssürü maaşı var!
***
Giresun-İstanbul arasında seyahat eden Fındıkkale Turizm Otobüslerinin en görkemli unsurları olup, yolculuklarımızı mizaha ve felsefeye boğarak, bi nebze çekilebilir hale getiren Giresun gocagarılarının nesli tükendi maalesef.
Sizlere yüzlerce anılarını yazdığım, şehir içi dolmuşlarımıza özgü köy kökenli ”ulu bilge” teyzelerimiz de sayıca azalmışlardı artık. Şehir içi yolculuklarının tadı kaçmıştı.
Valla bu şirin teyzem ilaç gibi geldi yaralarıma;
-Benim oğlan doğuda polis yavrum, ama tayini Antalya’ya çıktı.
-Gözünüz aydın.
-Gelinim de diş hekimi.
-Aranız nasıl?
-En son geldiklerinde kucaklayıp ellerimi öptü, özlemiş besbellim.
-…….?
-Oğluma âşık olmuş da hemen evlenmişler. Bi görsen nasıl böyle tavuğun cücüğünü sarması gibi kollarıyla sarıyu oğlumu.
***
Gaynana yüreği böyle bişeydir işte. Polis oğlumuz, kim bilir kaç takla atmıştır diş hekimi kızımızı ”tavlayabilmek” için.
Ama anneye sorsan; âşık olunan ve cücük gibi sarılınan kendi oğludur.
Ses etmeyin, benim anam da olsa böyle anlatırdı olayı.
***
Gitmişken, yeni yapılan Plajlar Bölgesinde de gezindim biraz.
Emeğe saygım elbette var ama tam olarak ne yapılmış anlayamadım, cahilliğime verilsin? Deniz zaten vardı, kumsallar zaten vardı, otlar-çimenler zaten vardı, ben Belediyemizin geçen hafta neyin açılışını yaptığını çözemedim?
Bişeyler yapılacaksa da bitmesine daha en az 2 yıl var gibi göründü gözüme.
1 kepçe, 3 duvarcı ustası, 6 Belediye işçisi?
İğneyle kuyu kazıyorlardı.
***
Bakınız, yapılan her şeye bi kulp takan, beğenmeyen klasik Giresunlulardan diğilim, bu 1…
Akp düşmanı kör gözlülerden diğilim, bu 2…
Aytekin Başkan‘ı severim, tertemiz kişiliğini bilirim, bu 3…
Ama Akp iktidarının betonlaşmayı ”icraat sanmasını” eleştirmemi engellemez bu.
*Ne olduğunu anlayamadığım 30 tane direk dikilmiş plaj girişine, dünyanın hiçbi plajında böyle direkler yoktur. Neden?
*Dünya durdukça dokunulmaması, kendi doğallığında bırakılması gereken yeşilliklerimiz peyzaj çalışması ile yapaylaştırılmış. Neden?
*Bi plajda olması gereken hiçbi şey yok henüz. Sadece önümüz Allah’ın denizi ve kumsalı, arkamız beton. Neden?
Aralarındaki düzeyli kardeşlerimi tenzih ederim, ama bu projenin, hayatlarında plaja gitmemiş, Giresun’un 80 yıllık plaj kültüründen nasibini almamış ve üstelik kent kültüründen de yoksun kişilerce oluşturulduğunu düşünüyorum.
***
Ve beni en çok üzen şey…
Yazmazsam eksik kalır… Görevimi yapmamış sayılırım…Sahil boyu yürüyerek döndüm şehrime, bi karış suratla. Sonuçta inşaat, sonuçta betonlaşma, sonuçta ihale, sonuçta alengirli işler?
Yoksa, yoksa, yoksa? İddia edildiği gibi; hala mı bu kadar güçlüler, yoksa dünyanın diğer ucundaki plaj ihalesi bile Okyanus Öte’lerinden mi yönetiliyor, yoksa bunları durdurmaya devletimizin gücü mü yetmiyor? Doymadılar mı, Mustafa Kemal’in bıraktıklarını posasını çıkarana değin emmeye?
Yanıtından kaygılandığım tek soru budur.