Deniz kıyısında yazlık eve geldik. İçerde birçok sarı arı gördük. Ev işlerine yardım eden kadın terlikle onlarcasını öldürdü. Sonra farkına vardık ki, mutfak dolabının arkasında bulunan duvardaki bir delikten öbür tarafa içlere giden bir yuva yapmışlar. Belediyeye haber verdik. İki saat içinde geldiler, ilaçladılar, ertesi gümü usta geldi ve yuvayı çimentoyla sıvadı ve kapadı. Böylece bir arı yuvası ortadan kalkmış oldu. Ve biz bir oh çektik.
Değerli okurlarım merak ediyorum, siz farklı mı yapardınız? Yani arılarla birlikte yaşamaya çalışır mıydınız? Ya da onlar için yeni bir yuva yeri bulur ve arıların yuvasını oraya taşımaya çalışır mıydınız? Bu tuhaf sorular aklıma geliyor; sanki yeni yetişen bir ergenim de insanın doğadaki sorgulanmaz üstünlüğüne meydan okumak isteyen bir yanım var. Diyelim arıların yuvasını bozmama kararı aldınız; peki sivrisineklerin ürediği bataklığın korutulmasına da karşı mı çıkacaksınız? Biz insanlar çoğaldıkça ağaçların, kuşların, kurbağaların, çıyan ve akreplerin, yılanların, maymunların, aslan ve kaplanların, fillerin alanları küçülüyor. Peki neye dayanarak bunu yapıyoruz? Çünkü biz insanlar onlardan güçlüyüz! Peki biz onlardan güçlüyüz demek yeterli oluyor mu? Ben cevapları bilmiyorum, şimdilik sadece soruyorum. Peki, bazı toplumlar diğerlerinden daha güçlü olduklarından güçsüzleri yok etmişler; tarih bunların örnekleriyle dolu. Güçlü olmak diğerlerini yok etmek hakkını veriyor mu? Yok ettiklerimizle acaba biz de biraz yok oluyor muyuz?
Cevabınızı, tartışmaları ilgiyle okumak istiyorum, ama gerçek şu ki, artık o sarı arı yuvası bizim mutfakta yok. Bir yanım rahat ediyor, diğer yanım ise, bunun hakkaniyetini sorguluyor. Yani binlerce yıl sonra, ancak insanların izin verdiği yaratıklar mı yaşamaya devam edecek? Yoksa insanlardan da güçlü bir süreç başlayıp, bizim sarı arıların yuvasını bitirdiğimiz gibi, insanların da işini bitirecek mi? Benim böyle tuhaf bir yanım var; çocukluktan beri yaparım bu tür sorgulamaları. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Söyleyeceklerinizi ilgiyle okuyacağım. Selamlar.