(1 kasım 1928.. türk dili harflerinin kabulü.. kutlu olsun)
(neymiş? mezar taşlarımızı okuyamaz’mışız)
Can parçalarımızın, ciğer köşelerimizin, burun direklerimizin çoğu öte tarafta.
O yüzdendir, arada bi misafirliğe gider gibi,
Hemen hiçbirinin dolmadı yeri nicedir.
Memleketteki problem neyse, senin özelindeki de odur;
Arada bi ziyaret ederiz hani, ölmüşlerimizi,
Sırf özlemekten değildir.
Çık ana cadde’ye, arada bi.
Selam vermeye değer 50 kişi kalmamış.
Gelip geçerken bi fatiha okumak güç de değil, ayıp da.
Dilimiz aşınmaz, Allah kabul etsin, noolmuş?
Ama, yaşam denen şey, salt din eksenli,
Bi avuç su dökmek de lazım yattıkları yere.
Başucuna da bi tas su sonra.
Türkü de söyleyecen sonra ayakucunda.
Yıllar geçse de ne kadar sevdiğini bilsin.
Dertleşecen de bazen, cennette yatanınla.
O’nun da var ihtiyacı buna.
Duyar O. Yanıt vermez sanma. Her defasında, tam da o esnada tepende bi güvercinin ötmesi tesadüf değildir.
Gitmek lazım arada bi mezar üstlerine.
Karadeniz çocuğusun, şakalaşman da şarttır kardeşim.
Bak mezar taşına, 90’ında ölmüş herif;
-”Yeter ula, daha ne yaşayacaktın”?
Veya miniciktir bi mezar taşı. 1 yaşında melek olmuş kerata.
En çok da onların ruhuna yaraşır; el Fatiha!
Çok da gerekmez yani mezar taşında ne yazdığı.
Adını bil, yaşını bil yeter.
Osmanlıca yazsa ne yazar, Çince yazsa ne yazar?
Ömrümde hiçbi mezarlığa, ”acaba mezar taşlarında ne yazıyo yahu” diye bakmaya gitmedim.
İyi bildiğim tek mezar taşı yazısı Anıtkabir’dedir.
Aklını, vicdanını yitirmemiş, Türkçe bilen herkes okuyabilir rahatlıkla;
-”Yiğidim aslanım burda yatıyor”…