Infante: “İnsanmerkezci Tiyatro Sömürgeciliğinin Sonlandırılması Gerek”

Infante: “İnsanmerkezci Tiyatro Sömürgeciliğinin Sonlandırılması Gerek”

“Taşa Nasıl Dönülür?” adlı oyunuyla Türkiye’ye gelecek olan Latin Amerika tiyatrosunun özgün seslerinden Şilili sanatçı Manuela Infante, Gazete Karınca’nın sorularını yanıtladı. Infante, “İnsanmerkezci tiyatro sömürgeciliğinin sonlandırılması gerek” dedi.

Gazete Karınca’dan Güneş Barba’nın haberini aktarıyoruz:

Taş doğmaz. Büyümez. Ölmez. Dirençlidir ve neredeyse yok edilemez. Peki, bir taşın oyunu nasıl olur? Bir taşın gözünden dünya nasıl görünür? Onu taklit etmeye çalıştığımızda neler olur?

Bu sorular Şili’nin çölünden çıktı, Beykoz’da eski bir kundura fabrikasında seyirciye sorulmayı bekliyor. İlginç bir bileşim değil mi?

Açıklayalım; Beykoz Kundura’nın yenilikçi ve disiplinler arası sahnesi Kundura Sahne’de yeni sezon, Şili’den “Taşa Nasıl Dönülür?” (How to Turn to Stone) adlı oyun ile Kasım’da açılıyor. Latin Amerika tiyatrosunun özgün seslerinden Manuela Infante’nin yazıp yönettiği oyun, “taş”ın oyunu olsaydı nasıl olurdu sorusundan yola çıkıyor ve seyirciye zihnini ve kalbini uyandıracak bir izleme deneyimi sunuyor. Infante’nin son dönem oyunlarında başlattığı ve modernitede her şeyin ölçütü sayılan insan fikrine karşı çıkan spekülatif arayışını sürdürdüğü gösteri, bir taşın gözünden dünyanın nasıl görüneceğini ve “hiç doğmayan, asla büyümeyecek ve asla ölmeyecek” de olan taş’ı taklit etmeye çalıştığımızda olacakları, şaşırtıcı bir performansla ve ses-ışık tasarımıyla sahneye taşıyor. Marcela Salinas, Aliocha de la Sotta ve Rodrigo Pérez’in rol aldığı eserin tasarımı Rocio Hernández’e, görselleri Pablo Mois’e ait. Carmina Infante’nin prodüksiyonunu üstlendiği, asistan olarak María José Duran’ın görev aldığı eserin müzikleri Valentina Villarroel, Eliane Radigue, Pauline Oliveros, Kali Malone ve Marcos Meza & Senyawa’ya ait. Görsel Tasarım ve ışık-ses programlamada Alex Waghorn, koreografide Diana Carvajal, ses operatörlüğünde Diego Betancourt ve Isabel Zúñiga, ses teknik tasarımında Gonzalo Rodriguez’in bulunduğu gösterinin teknik menajerliğini Julio Escobar, araştırma veddramaturjiyi de Camila Valladares üstlendi.

Latin Amerika tiyatrosunun özgün seslerinden Şilili tiyatro yönetmeni, oyun yazarı, senarist ve müzisyen Manuela Infante, Gazete Karınca’nın sorularını yanıtladı.

Şili’de tiyatro okudunuz, Hollanda’da kültürel analiz yüksek lisansı yaptınız. Yani iki farklı ülkede iki farklı disiplin eğitimi aldınız. Bu durum sanatınıza nasıl yansıyor?

Manuela Infante

Bir yandan Şili’de fakir bir devlet okulunda tiyatro eğitimi almak, asgari kaynaklarla çalışmak, diğer yandan Hollanda’nın zengin bir şehrinde felsefe okumak bana ayrıcalıklılarla sömürülenler arasındaki gedik hakkında çok güçlü bir küresel bakış açısı verdi. Bu aralar Avrupa’da çok çalışıyorum. Ve bir şekilde bunu hep düşünüyorum. Avrupa’nın zenginliğini kullanma ayrıcalığım ve geldiğim yerin verdiği eleştirel bakış açısını asla unutmama görevi…

İnsan kavramına eleştiri

“İnsan merkezcilikten uzak ve hümanist olmayan” bir tiyatro tasavvurunuz varmış. İlginç. Genel geçer bir kalıp olan “tiyatro, insanları insanlarla insanlara anlatmanın yolu” sizin fikrinizin tam tersi sanırım.

Bana göre hümanist olmayan bir tiyatro yaklaşımı, İnsan kavramına sert bir eleştiriyi büyük H (human-insan) ile yapıyor. Gerçekte bu İnsan’ın kim olduğuna, kendi bölgesini nasıl yarattığına, bir bölgeye sahip olmak için kimi kovduğuna bakmak… Bu, geldiğim ve baktığım yer olan güney açısından, insan dışı düşüncenin çok önemli bir yönü. İnsan istisnacılığının artık geçerli olmadığına kesinlikle inanıyorum. Tiyatro disiplininin bu açıdan yeniden düşünülmesi ve formüle edilmesi gerek. İnsanmerkezci teatral pratiklerin sömürgeciliğinin sonlandırılmasına ihtiyacımız var.

O halde bize eserlerinizdeki ekolojik perspektiften bahseder misiniz?

Aslına bakarsanız “sürdürülebilirlik” anlamına gelen ekolojik bir bakış açısına pek sıcak bakmıyorum. Çoğu durumda ekoloji, insanlığı kurtarmak için dünyayı kurtaralım anlamına gelir. Bana göre bunlar, hümanist kibirle fazlasıyla şişirilmiş fikirler. Benim işim insandan fazlası ile ilgili. Hatta tam tersi; bilgi, dil, tiyatro gibi insan yapımı eserlerin sınırlarını ve küçüklüğünü kabul etmekle ilgili.

Hakkınızda okuduğum bir yazıda “Infante’nin “insanlık dışılığı eserin gövdesiyle taklit etmek” dediği bir metodolojisi var” deniyor. Bu yöntem nasıl çalışır?

Birkaç yıl önce bitkiler hakkında bir oyun yapmaya karar verdim. İnsanlar ve bitkiler arasındaki imkansız diyaloğu düşündüm. Ama etik bir soruyla boğuşuyordum: Bitkileri sahiplenmeden sanatsal olarak nasıl ilişki kurabilirim, farklılıklarına nasıl saygı duyabilirdim?

Bitkiler adına konuşabileceğimi, onları temsil edebileceğimi, hatta daha belgesel bir tarzda, bir şekilde “onlara ses verebileceğimi” düşünecek kadar saf olabilir miydim? Bu etik sorunlar, estetik bir keşif haline geldi. Bitkileri sahiplenmeden veya onları sömürmeden onlar hakkında nasıl çalışırım? Bitkilerle ilgili bir oyun yapmak yerine bitkisel bir oyun yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Bu, parçanın gövdesiyle bitkisel sistemleri taklit etmeye çalışmak anlamına geliyordu. Temsil etmemek, seslendirmemek, bitkiler adına ya da onlar hakkında konuşmamak, aksine onları yapıtın gövdesiyle taklit etmek… Bu, bitki taklidi sürecindeki bazı tiyatral parametreleri saymak gerekirse; dallanan dramatik bir yapı, fototropik bir ışık tasarımı, çok sesli bir oyunculuk anlayışı… O zamandan beri çalışma yöntemim bu oldu. Nasıl Taşa Dönülür’ü de bu şekilde geliştirdik.

‘Hayat ölümün bir alt türüdür’

Anlattıklarınız, öldükten sonra fosil olmak isteyen biriyle tanışmamı anımsattı bana.

Sanırım hepimiz bir fosil formu olacağız. Bir fosil oldukça ilginçtir, çünkü taşta yaşayanların bir izidir. Fosil bir şekilde yaşayan ve ölü arasındaki sınırı biraz daha dağınık hale getiriyor. Bu, Nasıl Taşa Dönülür’de gerçekten aradığım bir şeydi. Bu sınır, inşa edilmiş bir sınırdır. Gösterinin dediği gibi: hayat, ölümün bir alt türüdür sadece.

Türkiye’de bir deyiş vardır. Kötü bir şey olduğunda, kalbimiz acıdığında ‘içime bir taş oturdu’ deriz. Sizin gösteriniz bana böyle hissettirdi. Nedenini merak ediyorum.

Ah, çok sevdim bu deyimi. Bütün ekip, “bizim de nasıl taş olduğumuzu” düşünmek için sıkı çalıştı.
Şili’de büyük bir çölümüz var ki bu da Şili’yi maden açısından zengin bir ülke yapıyor. Şili, birçok ulus ötesi şirket tarafından bakır için sömürülüyor. Bir maden oyunu nasıl olurdu? Hiç doğmamış, asla büyümeyecek ve asla ölmeyecek olanları taklit etme sürecinden ne doğabilir? Bu, cansız bir tiyatro yapmak anlamına mı gelir? Kulağa harika geliyordu. Tiyatro hakkında bize canlı bir sanat olarak öğretilen her şeye tamamen meydan okuyordu.

Gösteri bana, Fransa’da köprü gibi halka açık yerlere mültecilerin oturamaması/uyuyamaması için dev taşlar yerleştirilmesini çağrıştırdı nedense. Bence bu, insanlığın geldiği küçük düşürücü bir nokta. Ne düşünüyorsunuz?

Öteki korkusu, üstünlüğün temelidir. Doğaya hükmetmek istediğimizde ve ayrıca belirli insanları dışarıda tutmak istediğimizde oradadır. Bu yüzden bu kadar korkmadan, radikal bir ötekilik dünyasında yaşamanın yollarını bulmamız gerekiyor.

Gösterinin adını size soru olarak geri yöneltiyorum; taşa nasıl dönülür?

Size Nietzsche’den alıntıyla yanıt veriyorum; “Yavaş, yavaş”

Sizce bu gösterinizi kimler izlemeli ve neden?

Gösterinin sömürü üzerine benzersiz bir bakış açısı sunduğunu düşünüyorum. Kayalar, cansız varlıklar olarak farklı türde bir direnç için model işlevi görebilir. Büyüme, ilerleme, gelişme vb. gibi politik ve ekonomik günümüzün merkezinde yer alan kavramlarda kök salmış olan yaşamın -ve yaşayanın- hegemonik retoriğine eleştirel bir ışık tutabilirler. Bu bir tür biyo-normativizmdir: Kendine özgü baskı ve sömürü biçimlerini uygulayan bir norm olarak YAŞAM.

“Nasıl Taşa Dönülür” araştırmasında Şili’deki maden bölgelerinde bazı kurbanlara rastladım. Bakır rafinerilerinde çalışan bu adamlar ağır metallerle sarhoş oluyorlar, adeta taşa dönüşüyorlar. Öldükten sonra içlerinin erozyona uğramış bakır renginde yeşil olduğu ortaya çıktı. Rosi Braidotti’nin dediği gibi, tüm bu Antroposen (insan çağı) trendinde, BİZ’e dikkat edelim. Gezegeni ve insanlarını sömürdük. Bu karmaşanın içindeyiz ama aynı değiliz.

Kaynak: https://gazetekarinca.com/siliden-bir-soru-tasa-nasil-donulur/

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Merhaba! Bugün Oğlak burcundaki kişiler için finansal konular ön planda olabilir. Maddi konularda daha dikkatli olmanız gerekebilir. İş hayatınızda disiplinli ve kararlı adımlar atarak hedeflerinize daha hızlı ilerleyebilirsiniz. Aynı zamanda sevdiklerinizle vakit geçirerek duygusal dengeyi sağlamanız da önemli olacaktır. Ufak tefek sağlık sorunlarına karşı dikkatli olmanızda fayda var. Sevgiyle kalın!

KOVA BURCU YORUMU

Bugünün Venüs-Mars bağlantısı, haritanızın en dinamik iki açısını kesiyor, bu nedenle yaratıcı bir çabada başarılı olmak istiyorsanız, şimdi ona en iyi şansı vermenin tam zamanı. İnsanların fikirlerinize ne kadar açık olduklarına şaşırabilirsiniz.

BALIK BURCU YORUMU

Bugün duygusal olarak daha hassas olabilirsiniz. İnsanlarla iletişimdeki inceliğiniz sayesinde yanınızdakilere destek olabilir, onları rahatlatabilirsiniz. Ancak, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmemelisiniz. İçsel dengeye odaklanmak ve kendinize zaman ayırmak için fırsatlar yaratın. Enerjinizi doğru yönlendirmek, hobilerinize zaman ayırmak veya rahatlama teknikleri kullanmak size iyi gelecektir. Kendinizi yeniden motive etmek için yapıcı düşüncelere odaklanın ve geleceğe umutla bakın.

YAZARLAR / Tümü
admin: hafta sonları gitmeli
2023-07-15 00:59:20