(sevgideğer yaşar çakır abimin özel siparişi üzerine, 8 yıl kadar geçmişe dönelim.. ve belki de ”bişeye” vesile olacaktır diye umalım)
**** **** ****
GÖRÜNDÜ
hava pırıl pırıl giresun’da, 20-25 derece civarında ısı.. annemden gorkmasam mayoyla çıkacam evden, o kadar yani..
yine de noolur noolmaz, ince bi köynek, ince bi kazak şeyettim gövdeme..
gece soğuk olabilir dönüşte, elimde de bi mont..
47 yıllık ömrümden çıkardığım yegane ders budur zaten; o montu alacan yanına, artislik yapmayacan..
yoksa gece gtün donuyo..
****
aklımda mahsuni şerif’in dizeleri, ayakkaplarımı bağlıyom, merdivendeyim henüz..
mırıldanıyom;
-”su akar deryaya varır / deryadan mayi çıkarır / gökyüzünde yağmur olur / damlaları boşu boşuna”..
-” yaa, bu nasıl bi laf be gardeşim” şeklindedir tahminen yüz ifadem, biliyom gendimi.. yaşadığımız yıllarda yazılması mümkün olmayan dizeler bunlar.. ben diyim 16. yüzyıldan galma gibi, siz diyin 17.. bu devrin boş adamı, bu dörtlüğü beceremez..
ama becermiş mahsuni ustamız işte.. gururlanıyom tabii, yüzüm ışıyo bu insanla aynı memleketin çocuğu olmaklığımla..
kısa kollu tişörtlü bi amca geçiyo tam da o esnada yanımdan, basamaklardan aşşaa.. muhtemelen komşuyuz, selam verdim, ama tanımıyom.. normal insanlarla aynı saatlerde yaşamadığım üçün, apartmandaki hiç kimseyi tam bilmiyom..
bitek alt komşumuz tanıdık bi aile, zilde adları var, kim olduklarını biliyom, onlarla da hiç raslaşmadım henüz..
iniyom artık basamakları..
adımlarım boşu boşuna..
****
sokaktayım.. evin önü.. (eminönü esprisi yapanlar, iğrençsiniz)
kısa kollu tişörtlü amca, azıcık önümde.. karşı apartmanın camından bakan bi bebeği seviyo, uzaktan, sevgi dolu bi sesle;
-”kız nazlıcan, napıyon bakim”..
yan avluda oynaşan veletlere laf atıyo;
-”naber ömür.. ne oynunuz çiğdem.. nasılsın meltem.. gız ebru baban nerde.. burçin yavrum, ebe sen misin”..
şaşıp kalıyo helbet insan.. nasıl bi adam lan bu gibisine?? mahallenin tüm veletlerini isim isim nasıl tanıyo, hepsini birden nasıl seviyo falan??
bi evliya var önümde sanki,
adımlarım saygı dolu ve yavaşça artık.. (dr alaattin yavaşça diyenler, iğrençsiniz)
****
sahili gören yokuştayız şimdi..
5-6 tane velet maç yapıyo, yokuşun öte yanına açılan ara sokakta..
kısa kollu tişörtlü amca, bi futbol federasyonu yetkilisi edasıyla giriyo maçın orta yerine..
çocukların tek tek saçlarını okşayıp, sohbet ediyo kısa kısa;
-”timur maç kaç kaç oğlum”
-”oo barbaros seni galeci mi yaptılar”
-”memet, ne kadar büyüdün sen lan köftehor”
-”ulan cemil, yine mi mağlupsunuz”..
-”vay turan, saçların ronaldo gibi olmuş”..
afallamış durumdayım şimdi..
hemen hemen birer adım önlü arkalı yürüyoz yokuşu..
****
sahile kavuşan ilk sokakta bigaç kız çocuğu..
öylesine oturmuşlar, bi yükselti üzerine, çok datlılar..
gülümsüyom ben bitek.. kısa kollu tişörtlü amca yanlarına gidip, yanaklarından makas alıyo..
-”özlemcim çok şekersin”
-”meltemcim çok tatlısın”
-”sibelcim çok güzelsin”..
birer ikişer lira da harçlık veriyo ellerine..
Allah Allah??
nasıl birine denk geldim yine??
****
sahil yolu kaldırımına çıktık..
kısa kollu tişörtlü amca dolmuş durağına sapıyo, bense yürüyecem..
sonbi kez göz göze gelip, tebessüm ediyoz birbirimize.. bana da çıkarıp bitane sakız veriyo cebinden..
-”teşekkür ederim amcacım”..
****
ol mübarek sakızı balon yapa yapa geçtim sahili..
yol boyu ağzımda aynı türkü halaa;
-”gahi gittim gahi geldim / aradım kendimi buldum / bi mahsuni şerif oldum / boşu boşuna, boşu boşuna”..
bizim ulu’lar böyledir.. gidip gidip gelirler, gidip gidip gelirler dünyaya..
biraz evvel, kısa kollu tişörtlü amca kılığına bürünüp, mahsuni baba önüm sıra yürüdü..