Anadolu’da köyde doğmuş, büyümüş, üniversite tahsilini yine bir Anadolu üniversitesinde yapmış, İstanbul’a yeni gelmiş gençle konuşuyorum. Etiler’den Bebek’e yürürken farkına vardıklarını benimle paylaşıyor. Bunları bana yaz, diyorum. Yazdı, ismi bende kalmak kaydıyla verdiği izinle aynen paylaşıyorum:
***
“Yüksek duvarlarla örülmüş villalar durup düşündürüyor beni; kerpiçli evdeki yaşamın, duvarların üzerine çekilmiş ‘Dikkat Elektrik’ veya ‘Dikkat Köpek’ yazısı arkasındaki yaşamlarla olan bağlantısı var mı? Varsa nedir?
Acaba özgürlük bu duvarın arkasındaki şezlongda uzanmakta mı? Yoksa damda ‘gökyüzünü kendine örten çocuk ruhunda’ mı?
Sonra insan hayatının mücadelesine anlam katan zenginliğin gerçekte parada mı yoksa içsel barışıklıkta mı olduğu sorusu, aklıma geldi? Zenginliğin, tandır ekmeğinden farklı olarak getirisi neydi? Sadece lüks yerlerde yeme içmek miydi, yoksa görüntüsü mü aldatıyordu? Üzerinde düşünmem gerekiyordu.
Bu şatafatlı yerler benim değerlendirme sistemimi ele geçiriyor gibi… Allah’ım bu nasıl bir nefis ve egoist düşünceler saldırısı. Kafamda uçuşan bu tezatlar bir seçim mi gösteriyor, yoksa bir seçilmişlik mi?
Gerçek mutluluğu bu tarz lüks bir yaşamda ararsam kendi benliğimden uzaklaşacağım duygusu geldi! Yoksa acizliğimin farkına varmaktan kaçıyor muydum?
Ya bizim köydeki Çoban Cemal’in gülüşü sahteydi ya da mutluluğu bu zenginlikte aramak cahilce bir fikirdi?
Bu düşüncelerle cebelleşirken gözlerim denizin huzurlu mavisi ile buluştu; bedenimi huzur sardı ve farkında olmadan tebessüm ettim. Köyde çıplak ayaklı bir çocuktum, şimdi Etiler’den Bebek’e doğru yürüyordum. Beni buraya taşıyan süreç silsilesi ayrı bir şükür duygusu tattırıyordu bana…
Ve ardından bir fısıltı belirdi kulağımda;
“Mutluluk hiçbir yere ne taşınır nede bir yerde depolanabilir. İçsel barışıklık ve farkında bir yaşamın kaynağı senin gözlerin; senin her şeye anlam veren gözlerin. Nasıl bakarsan öyle güzelleşir.”
Atalarımın dediği gibi, diye geçirdim içimden; güzel bakan güzel görür, güzel gören elbet mutlu olur. Kötüyü gören gözden kurtulmadıkça ne kendimiz var oluruz ne de var olanda bir anlam buluruz. Gözlerim ne kadar özgür ise gerçek hayatta da o denli özgür olacağımı düşündüm…”
***
Bu Anadolu genciyle konuşurken kendimi Gerçek Özgürlük kitabında üniversite öğrencisi Timur ile konuşan emekli Profesör Yakup Bey gibi hissettim. Kitabın kahramanı Yakup Bey sohbet içinde Timur’un kendi Anlam Verme Sistemini – yani kendi gözünü- keşfetmesine olanak sağlıyordu. Bu gencin, kendi gözlerini sorgulamaya başlaması, dünyaya baktığı zaman kafasındakini değil, baktığını gören özgür gözlere sahip olmayı istemesi, ona saygımı artırdı. Biliyorum, bu yolculuk kolay değil, ama her türlü zorluğa değer.
Doğan Cüceloğlu / 28 Haziran 2015