■ Sizi “Fatmagül’ün Suçu Ne?”, “Behzat Ç.” ve “Muhteşem Yüzyıl”, “Doğduğun Ev Kaderindir” gibi hafızalara kazınan dizilerde art arda izledik… Oyunculukta “Hayatımın dönüm noktasıydı” dediğiniz bir an var mı?

Aslında her biri hayatın dönüm noktalarından ya da başka bir deyişle kırılma noktalarından. Yaptığım her iş, bir şeyler öğretti. Hala bunlardan ders çıkarmanın ve geleceğe bakmanın peşindeyim. Seçici olmak ve doğru işleri bekleme sabrı sonunda en güzel hediyeleri getirebiliyor.

■ Eskişehirlisiniz… Koyu bir Eskişehirspor taraftarıymışsınız aynı zamanda.

Ütopik düşündüğümde, bir şehir kuracak olsam, Eskişehir’den çok şey katarım. Başta da özgürlüğünü. Eskişehirspor sevgimi de 4-5 yaşlarında babamın omuzunda girdiğim o tribünde buluyorum. Büyülü bir şey gibiydi binlerce insanın aynı anda üzülüp sevinmesi coşkusu öfkesi.

■ Geçen yıl bir röportajınızda “Atatürk’ün insani yönlerini anlatan bir filmde oynamayı çok isterim” dediniz. 

Evet hâlâ da çok istiyorum. Bir ömürden yüzlerce kitap, yüzlerce film çıkacak bir hayattan bahsediyoruz. Ama ben tarih kitaplarında, takvim sayfalarında olmayan anlarını oynamak isterdim. Bizim hayatımızı etkileyen olayların yanı sıra, onun hayatla kurduğu ilişkiyi oynamak isterdim.

Geçmişini arayan adamın geleceğini bulma hikayesi

■ Aylardır devam eden pandemi süreci sizi nasıl etkiledi? Neler yaptınız?

Şu sıra hem dizi çekimleri hem de 50m2 nin yayına çıkma heyecanıyla, gayet yoğun ve keyifli bir süreçteyim. Bir yandan da artık sonlarına geldiğimizi umduğum bir pandemi dönemindeyiz. İlk zamanları ne olduğunu anlamaya çalışmakla ve eve kapanmakla geçti herkes gibi. Hissiyatına gelince tüm bu olumsuzlukların içerisinde bir umut aramak zorunda hissettim ve o umudu da bu süreç geçtikten sonra daha duyarlı toplum ve toplumlar oluşacağını düşünmekte buldum. Doğayla iletişimin romantizm olmadığını anlayacağımız günleri bekliyorum yani.

PROJE HEYECAN VERİCİ

■ Yeni projeniz 50 m2 ile bir kara komedi türünün başrolündesiniz.  Hikâyede sizi çeken ne oldu?

Senaryoya gelmeden önce, bu projenin yeni dünyanın yadsınamaz gerçeği olan dijital platform için yapılıyor olması heyecanlandırdı. Yıllardır hayalini kurduğumuz kısa süreli bölümlerle, başından sonuna kadar hikayeyi bilerek sete çıkacak olmanın getirdiği iç rahatlığı bu heyecanda büyük etken. Sonrasında ise senaryonun kendi özelimde daha önce yaptıklarıma benzememesi, yine yıllardır takip ettiğim yaratıcıların elinden çıkması ve senaryonun kendi içindeki özgünlüğü beni heyecanlandırdı.

■ Hayat verdiğiniz Gölge karakteri aslında gerçek kimliğini ararken kendini geçmişten tanıdığımız o sıcak mahalle kültürünün tam ortasında buluyor. Kimsesiz bir adamın varoluş hikayesi mi Gölge?

Çok güzel özetlediniz evet ama benim buraya ekleyeceğim şey şu; Gölge kimsesiz değil. Yanında, çevresinde sayıca kısıtlı da olsa birileri var. Hem de hayatta “güç” kabul ettiğimiz şeylere sahip olan kimseler var. Aslında hikayeyi güçlü kılan da Gölge’nin o sıcak mahallede gerçek gücü bulması, geçmişini ararken geleceğini bulması.

■ İzleyenlere daha çok hangi duygu geçecek?

İzleyene her manada iyilik-kötülük sorgulaması yaşatacağını düşünüyorum. Sadece iyi insan kötü insan karşılaştırması değil. Bizi her anlamda ‘iyi’nin ve ‘kötü’nün aslında ne olduğunu sorgulamaya götürecek bu hikaye temelde.