O yaz, Giresunspor‘umuz için çok sorunlu geçmişti. Yönetim geç oluşturulmuş, hoca bulunamamış, doğru düzgün transfer yapılamamış falandı. Şehir genelindeki karamsar havayı en iyi özetleyen şey;
– ”Bu takım bu sene düşer gardeşim” sözleriydi.
****
Yılını anımsamasam da, ilk maçımız aklımdadır. Plajdan kalkıp gitmiş, açık tribüne kurum kurum kurulmuştuk abilerim-arkadaşlarımla. Turuncu-lacivertli formaları güneşte parıl parıl parlayan İskenderunspor’la maçımızdı.
Benim gibilerden oluşan çocuksu azınlık, sevgi dolu bi heyecan içinde yerimizde duramıyo olsak da, çoğu insanın suratı asıktı. Nemruttu. Başarısızlığı görmeye gelmişlerdi. Hakem düdüğü çaldı. Maça biz başladık. Derinlemesine bi pas. İlk şutumuz? Top avuta çıktı. Toptur bu, kaleye de girer, dışarı da çıkar, noolmuş?
Hemen arkamdaki bi ağabeyin homurdanması bugün bile kulaklarımdadır;
-”Yahu ben demedim mi bu takım kesin düşer diye”!!!
****
Öyle ya!
Daha onuncu saniyedeki ilk atakta golü bulmak gerekir futbolda!!!!! Tövbe estağfurullah!!!
****
Sevgili kardeşlerim,
İş yaşamım gereği nice şehirlerde yaşayıp, nice stadyumlarda-tribünlerde bulundum. Hatta dünyadaki en büyük tribün kültürüne sahip Çarşı’ya gençliğimi verdim.
Böylesi bi abartıyı başka bi yerde ne gördüm, ne duydum, yemin ederim. Zaten bunun, Giresun insanına özgü olduğunu, anca Giresun dışına çıktığımda anlayabilmiştim.
İlk eserim Baklava Desenli Ev’in önsözünde de söz ettim bu husustan; ”Giresun mizahına özgü abartma, yerme, kinaye yapma, beğenmeme gibi yönleri, uçsuz bucaksız absürdlüğü, değme atasözlerine taş çıkartan söz kalıplarını, eşsiz lakap kültürünü anlatmak, dünya mizahını bunlardan haberdar etmek istedim kitabımda” diyerekten başladım lafa.
****
Belleğim beni yanıltmıyorsa, Giresunspor o yıl küme falan düşmediği gibi, ligi üst sıralarda bitirmişti.
Bu yıl ise hepimizi sevinçlere boğdu takımımız. Uyduruk adı süper lig, gerçek adı Türkiye 1. Futbol Ligi olan bi seviyeye yükseldik yeniden. Ait olduğumuz yere yani.
Ve şehrimizde derhal abartı sanatı işbaşı yapıverdi bu yıl da. İnsanımızın bi bölümü ”çıktığımız gibi düşeriz, bizden bi halt olmaz” görüşündeyken, diğer bi bölümü ”süper ligde de kesin şampiyonuz oolum” demeye başladılar!
Giresun’da hiçbi konunun ortası yoktur!
****
Valla ne diyip de lafın sonunu bağlamalı, bulabilmiş diğilim şuan?
Baklava Desenli Ev’imde anlattıklarım, yazma biçimim, anlatı üslubum çok taklit edildi. Çıkış noktaları o kitap olan pekçok yazar müsveddesi türedi şehrimizde. Neden böyle karalayıcı bi ifade kullandım? Bikez olsun ”Allah razı olsun” demediler çünkü.
Sadece şunu söylemek isterim; eğer böylesi esin kaynağı olmanın da telif hakkı olabilseydi, şimdi Türkiye’nin Sabancı ve Koç ailelerinden sonraki en zengin insanıydım.
****
Liglerden düşüp çıkmayı boşverin arkadaşlar.
Eğer illa ki abartacaksanız; Dünyadaki tek ”kadınlar tribününü” abartın. Türkiye’deki, şehir meydanına kurulmuş ilk ve tek ”serbest kürsüyü” abartın. Anadolu’daki ilk tenis kortunu abartın. Türkiye’deki ilk ”şehir tiyatrosunu” abartın.
İlla ki konuşacaksanız eğer; 100 yıl önceki Giresun Filarmoni Orkestrası’nı konuşun sağda solda. Ezelden liman şehri olduğumuzu, Kilometrelerce uzanan, şimdi yok olmuş kumsalımızı anlatın insanlara. Abarta abarta söz edin Giresun fındığından sakınca yok, Osmanlının borcunu tek başına ödediğinden.
Boş işleri bırakın da; beyaz masa örtülü garden partilerini anlatın şehrimin, dans yarışmalarını-balolarını anlatın. Asırlık plaj kültürünü, bi o kadarlık basketbol geçmişini anlatın. Kurtuluş Savaşı kazanmış 2 tane gönüllü alayın, başka hiçbi kente nasip olmadığını anlatın.
Aman darılırım ha, tüm bunları Baklava Desenli Ev’den öğrendiğinizi (veya yaşça büyüklerim için söylüyorum okuyup, anımsadığınızı) kimselere demeyin sakın!!!
‘’Ben falanım filanım” diyen adamın soyundanım, sakın beni abartmayın!