200 yıllık tarihi incelenerek Mekteb-i Sultani’de okuyup da adam olamamışlar listesi yapılsa, tahminen toplam 10 kişi anca bulunur.
Ve bu değersiz heriflerin en başında elbette ki Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç gelmektedir.
En doğru dalgasını sevgili Ferhan Şensoy’un geçtiği ismiyle Enginar Kıç; Cumhuriyetimizin, aydınlanma devrimlerimizin düşmanı olmayı ”çağdaşlık” sanan bi kafaya sahiptir. Tabi, yüreği yetmediğinden asla Atatürk’e doğrudan söz edememekte, ama attığı tüm okların hedefi Ata’mızın yaptıklarını küçümsemekten ibaret kalmaktadır.
Bi zamanlar, Sabah’taki köşesinde; yurdumuz müfredatındaki beden eğitimi derslerini ele almıştı, Ardıç. Unuttum gitti çoktan ne yazdığının ayrıntısını da, kısaca beden eğitimi saatleri sonrası ter kokuları eşliğinde sınıfa dönmeyi ve diğer derslere pis pis devam etmeyi eleştiriyordu aklınca.
Önce Mustafa Kemal, vefatından sonra da İsmet Paşa dahil bilumum CHP bürokratları okullara sıcak duş sistemi kuramamışlardı!!!!!!!
(yani yapılan tüm devrimlerin ”göstermelik” olduğunu ima ediyordu)
Ne yanıt vermek lazım ağzımızı bozmadan, vallahi bilemedim? Tam bağımsız bi vatanda doğduğuna, medreseye gitmediğine şükretmeyenlere!
****
Diktatör diye laf dokundurdukları Ata’mızın en büyük suçu, hiç kuşku yok ki, karşıt görüşleri özgürce konuşturmasıydı.
Bugün geldiğimiz noktada, kimseden korkmadan, kişilğime hiç yakışmasa da, şunu diyebiliyorum;
Keşke diktatör olsaydı, keşke, keşke, keşke!!!
****
Şimdiler de Orhan Pamuk konuşmuş.
Edebiyat derslerinde bişey öğretilmediğini, lise edebiyat derslerinin kendi yazarlığına bişey katmadığını vs vs anlatmış.
Adım adım inceleyelim, geliniz.
****
1) Yaşar Kemal, yazarlık kalitesi yönüyle 1000 tane Orhan Pamuk eder. Ama Yaşar Kemal’e Nobel verilmedi. Çünkü üstad, Mustafa Kemal’e ”net” bi ihanet etmedi asla.
2) Yazdıkları, tatsız-tutsuz diet bisküvilerine benzeyen, onuncu sayfadan sonra insanı edebiyat denen şeyden nefret ettiren Orhan Pamuk’sa kolaylıkla aldı bu ödülü bilirsiniz. Yıl 2000 kaç idi unutmuşum? Yazarlığına diğil, Cumhuriyet devrimlerini beğenmezliğine, kürtçü faşizmi seviciliğine verilmişti bu ödül.
****
(Bu tür densizler bi başlarına olsalar sorun diğildir, katlanırız, düşünce özgürlüğü der geçeriz. Ama gençleri etkiliyo bunlar. Gençler, bu ihanetleri ilericilik falan sanıyo. Anlatayım;
Yıllar evvel bizim Masal’da şiir geceleri yapıyorduk, her hafta bi yerel şairi onore ediyorduk. Bunlardan biri de gençten, az buçuk entelektüel bi kardeşimizdi, seve seve mekanımızı açmıştım O’na. Gece başladı, gitar ezgileri eşliğinde mikrofona çağırdık, daha ilk sözü; ”Bu memlekette Kürt sorunundan söz etmeden, şiirden de söz edilemez” oldu. Ev saabıydım, yahu ne alakası var diyip mikrofonu ağzına sokamadım, ama ondan sonra da tekbi şiirini okumadım. Yani aydın olmayı, Kürt faşizmi olarak öğrenmişti çocukcaaz)
****
Bakınız, diğer ödüllümüz Aziz Sancar’ın adını anan var mıdır, diyerek mevzumuzun başına geri döneyim. Çünkü o güzel insan, kendini yetiştiren Cumhuriyet eğitim sistemini övdü ve doğrudan Anıtkabir’e götürdü ödülünü. Oysa, ”Ben Kürt’üm, Cumhuriyet bizi ezdi” demesi beklendi, ağzının içine bakıldı.
Demedi, canını sevdüüm. Yalın gerçeği saptırmadı.
****
Daha da kafalarınızı şişirmiyim,
Orhan Pamuk haklıdır, kendisini yetiştirememişler ve yazar mazar da olamamıştır zaten. Tüm şizofrenler gibi O da kendini yazar sanmaktadır, hepsi budur.
O’nun yaşını ve dolayısıyla eğitim gördüğü yılları bilemiyorum. Bizler; ilkokulda hece sistemiyle yetiştik. Dersimizin adı Türkçe idi. Bi harf için 40 yıl köle olunan öğretmenlerimize, ”29 kere 40 yıl” köle olurduk. (Ali Rıza Binboğa şarkısından alıntıdır) Canım ilkokul öğretmenim Meral Gürel nurlar içinde uyusun.
Sonra orta okulda edebiyat oldu bu dersin adı. Canım öğretmenim Engin Yüksel’in ömrüne ömür katsın yüce yaradan, duru Türkçe ile konuşup-yazmayı O’ndan öğrendik.
Sonra lise’de canım Mehmet Durmuş öğretmenim geldi edebiyat derslerine. Çok yaşlandı bugünlerde Mehmet Hocamız, Allah sakın bizi O’nsuz bırakmasın. İlimiz genelindeki liseler arası bi kompozisyon yarışmasında Giresun ikincisi olmuştum ben, Mehmet Durmuş’un öğrencisiyken. ( Vali Muavini Beyefendi’nin oğlu 1. seçilmişti!!!! Anlayınız aslında kimin birinci olduğunu)
Sonra üniversite’de, bi yandan da Timur Hoca’mızın özel konservatuarına öğrenci oldum. Önce saygıyı sevgiyi, sonra sesimi ve nefesimi kullanmayı, sonra ritm ve armoniyi öğretti bize. Hiç tanımadığı babama, sırf Mekteb-i Sultani’den okuldaş oldukları için, her tatile gidişte selam gönderdi Timur Selçuk, bi camiaya-değerler sistemine bağlılığı öğretti.
Yani Orhan Pamuk’un zannettiği gibi diğildir bu işler. Odun geldin odun gidiyorsan, Türkiye Cumhuriyeti müfredatı naapsın sana la goçum?
****
a) Lisede elimize blok flüt verildi diye Mozart olmadık hiç birimiz.
O bi simgeydi yalnızca. yeteneğin varsa gider konservatuar okur, gerçek bi müzisyen olur, o blok flüt aklına geldikçe tatlı tatlı gülümsersin, goçum.
b) Lise öğretmenimizin bizlere ne anlatacağı, sene başında bellidir. O aziz insan, sadece görevini yapar ve olsa olsa öğütleriyle-kişiliğiyle seni yetiştirir. Çıkıp da; ”Arkadaşlar, size şimdi Dünya Klasiklerini satır satır okuyacam, not alın bakiim” diyecek hali yoktur, goçum.
Onca kitabı kendin okuyacan!!! Türk ve Dünya Klasiklerini bi gün bitirdiğinde, Meral-Engin ve Mehmet öğretmenlerini anımsayıp, gözlerinin yaşını silecen, goçum.
Siz meğer buncası bile diğilmişsiniz, hadi başka kapıya, Ardıçlar-Pamuklar, hadi goçum!