“Seçim Dansı” Üzerine Söyleşi

“Seçim Dansı” Üzerine Söyleşi

Tiyatro Dan’ın İlk Oyunu

Seni kim destekleyecek?
Rakiplerin kimler?
Kime güvenebilirsin? Kime güvenmemelisin?
Kim gerçekten insanlığı kurtarmak istiyor? Kim blöf yapıyor?
Fikirler mi yoksa taktikler mi daha güçlü? Kim kimi kontrol ediyor?
Peki, seyirci bu dansa hazır mı? 

Tiyatro Dan’ın yeni oyunu Seçim Dansı bizleri politikanın çıkar, yalan, hile kokan iç dünyasına birebir tanık olmaya davet ediyor. Hepimizin yakından bildiği bir gösteri bu… Başa geçmek, başta kalmak için verilen mücadeleler, söylenilen yalanlar, edilen vaatler o kadar tanıdık ki, bir an bile yabancılık çekmiyorsunuz. Senelerdir devam ediyor bu rekabet ortamı. Görüntüler, isimler, yaşlar değişiyor sadece. Hep aynı dansa tanıklık ediyoruz.

Tiyatro Dan’ın kurucularından Onur Rüştü Atilla ve Doğan Akdoğan, oyunun yönetmeni Mert Öner, oyunculardan Berkay Tulumbacı ve Dilşah Demir ile eğlenceli ve bir o kadar da cesur bir söyleşi gerçekleştirdik.

Ayçe Özyiğit: Tiyatro Dan yeni kuruldu. Berkay ve Onur, size Güldür Güldür programından aşinayız. Fakat yanılmıyorsam Tiyatro Dan, Güldür Güldür’den farklı bir formatta ilerliyor. Tiyatro Dan günümüz tiyatro toplulukları arasında sizce nerede yer alıyor?

Onur Rüştü Atilla : Tiyatro Dan’ı 2022 yazında Fatih (Aydın), Doğan (Akdoğan) ve ben beraber kurduk. Tabii ki ilk olarak uzun soluklu olmayı planlıyoruz- istiyoruz. Pek çok yönetmen, yerli yabancı pek çok yazarla, pek çok oyuncuyla çalışmak; pek çok oyunu sahneye taşımak istiyoruz. Farklı disiplinleri tatmak istiyoruz. İlk oyun olarak Almanyalı yazar Sebastian Seidel’ın Seçim Savaşı adlı oyununu seçip “Seçim Dansı” adıyla sahnelemeye başladık. Umarım uzun soluklu bir oyun olur ve de Türkiye’nin birçok noktasında seyirciyle buluşur.

Doğan Akdoğan: Güldür Güldür’le başladığınız için o taraftan cevap vereyim. Evet, ağırlıklı olarak komedi işleri yapan oyunculardan oluşan bir ekibiz ama amacımız sadece komedi oyunları oynayan bir tiyatro olmak değil. Aslında bir repertuar tiyatrosu olma yolunda ilerlemek istiyoruz. Bu repertuarda da her türlü oyunu oynamak istiyoruz. Onur’un söylediği gibi, uzun soluklu olmak istiyoruz. Biliyorsunuz bu devirde, bu zamanlarda tiyatro kurmak gerçekten zor. Hedefimiz her türlü oyunun oynandığı, farklı farklı oyuncularla, farklı farklı yönetmenlerle çalışan bir repertuar tiyatrosu olma yönünde. Sadece İstanbul’da da değil, Türkiye’de gidebildiğimiz her bölgede oynamak istiyoruz. Tabii ki en büyük hayalimiz ileride yerleşik mekânı olan bir tiyatro olmak.

Ayçe Özyiğit: Afişte Onur ve Berkay’ı gören seyircide ister istemez bol kahkahalı bir oyun beklentisi oluşuyor. Seçim Dansı bir kara komedi oyunu. Seyircinin oyuna gelirken beklentisi ne yönde olmalı?

Onur Rüştü Atilla : Biz, salt komedi yapmak yerine sözü, mesajı ve duruşu olan bir oyunla perdelerimizi açmak istedik. Oyun, politikayla ilgili olduğu için bir taraftan ülkemizin gündemini de yakalıyor. Siyasetin iç yüzünü komedi öğeleriyle anlatabileceğimiz ve gerek kadro gerek de bütçemize uygun bir oyun olması nedeniyle bu oyunda karar kaldık. Bir yandan bütçemizi de gözetmek durumundaydık. Dilşat ve Doğan’la çok fazla oyun okuduk ve oy birliğiyle Seçim Dansı oyununda karar kıldık. Mert Öner’i de yönetmenimiz olması için davet ettik ve o da sağolsun oyunumuzu çok güzel yönetti.

Dilşah Demir : Onur’un dediği gibi, gerçekten de üçümüz çok fazla oyun okuduk ama şunu da söylemek istiyorum; ben oyumu Seçim Dansı oyunundan yana kullanmamıştım. 

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Onur Rüştü Atilla : Ama masadan kalkmadı mesela Dilşah. (Gülüşmeler)

Dilşah Demir : Aynen öyle… Metnin bir yerde bizi tıkayacağını düşündüm. Mert Hoca ile daha önce hiç çalışmamıştım. Onur ve Doğan bana Mert Hoca’nın bir tarzının olduğunu söylediler. Gerçekten de Mert Hoca sayesinde çok daha dinamik, sıkıştırılmış ve metinde söylenen sözleri kendi kelimelerimizle çok daha altını çizen bir hale getirdik. O yüzden oynarken de çok keyif aldık.

Ayçe Özyiğit : Metne pek sadık kalmamışsınız sanıyorum. 

Mert Öner : Ben açıkçası metinlere kutsal metin muamelesi yapılmaması, metinlerin bir izlek taşıması gerektiğine inanıyorum. Tiyatronun asıl büyüsü de orada gibi geliyor bana. İlk başta yazarın kurduğu bir dünya var. Sonrasında da seyirci ile buluşan sürece kadar yönetmenin kurduğu bir dünya ve bir hayal oluşuyor. Evet, metne çok müdahalemiz oldu ama bunu metni günümüze uyarlamak olarak düşünmeyin. Çünkü metin zaten yeni bir metin, 2020’de pandeminin içinde yazılmış. Müdahalem daha çok yer değiştirmek, bazı bölümleri biraz kısaltmak üzerine oldu. Çok tekrarlardan oluşan bir metindi. Bazı sahneleri iç içe geçirdim, oyunun başlangıç ve finalini biraz değiştirdim. Çünkü oyunun söylemek istediği sözü, seyirciye ulaştırmak istediği mesajı bu haliyle değil de biraz daha tekstin üzerinde oynayarak aktarmanın daha kolay olacağını düşündüğüm için uzun bir masa başı ve dramaturgi çalışması yaptım. 

Ayçe Özyiğit : Metni seyirci açısından biraz daha anlaşılır kılmak yönünde bir müdahaleden söz edebiliriz o halde.

Mert Öner : Metin politikayla ilgili olduğu için doğal olarak o politik jargon ve didaktik yapıdan çok kurtulamıyor ama ben tiyatro sahnesinde kocaman kocaman lafların söylendiği didaktik yapılardan yana değilim. Tiyatronun işinin soruyu yanıtlamak olduğunu düşünmüyorum. Tiyatronun işinin sadece soru sormak olduğunu düşünüyorum. Yanıtı seyirciye bırakmak gibi… Özellikle bunun altını çizmek istiyorum. Yeni nesil tiyatro diye bir şeyden bahsediyorsak yeni nesil seyirciden de bahsetmemiz lazım. O da edilgen, oturduğu koltuktan dördüncü duvardaki hikâyeye tanıklık edip çıkan seyirci değil aradığım. Kastettiğim, sahneden ona fırlatılan soruların hepsinin yüküyle salondan çıkıp o sorulara yanıt aramaya çalışan seyirci. Çünkü tiyatro dünyayı ancak bu şekilde değiştirip iyi hale getirebilir. Sürekli söylediğimiz, tiyatro okullarından beri bize öğretilen; “tiyatro dünyayı iyileştirir” cümlesinin yolu ancak buradan geçer. Sahneden soru sorarsın, seyirci o soruların istediğini alır ve kendi yolculuğunda yanıtlarını arar. Var olan metni daha dinamik -soruları daha ortaya fırlatan- ve seyirciyi daha etkin kılabilecek bir metin haline getiriyoruz. Seyircilerin oyundan sonra da genel anlamda politika, demokrasi ve siyasetin iç dünyasına dair belki bildiğimiz belki bu ara ülkemizde çokça konuştuğumuz durumlarla ilgili başka bir yerden, sanatın gücüyle başka bir okuma yapmalarını sağlamayı istiyorum. Siyasetin olmazsa olmazlarından biri tekrar kelimesidir. Tarihi hepimiz biliyoruz. Dünyanın bütün siyasi tarihine baktığımızda günün sonunda her şey birbirini tekrar ediyor gibi görünüyor. O yüzden rejinin temelinde de aslında “tekrar” var. Hem hareket planında hem de sözel planda. Böylece reji mantığını da özetleyebilirim aslında.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Ayçe Özyiğit : Günümüzü düşündüğümüz zaman, seyircilerin doğru soruları sorabilmek konusunda da baskı altında olduğunu düşünüyorum. 

Mert Öner : Ben tiyatronun özellikle son yıllarda politik konjonktürünün en büyük problemlerinden birinin sansürden ziyade “otosansür” olduğuna inanıyorum. Biz tiyatro üreticileri olarak ülkemizdeki bu sıkıştırılmışlığın içinde fark ederek ya da fark etmeyerek bazı otosansür kalıplarının içine çok sıkışıyoruz. Bence tiyatronun büyüsü de orada. Bana göre tiyatro çok korunaklı bir alan. İçine girdikten sonra bence dış dünyanın yarattığı o korku ve baskıları dışarıda bırakıyoruz. Tiyatro bizlere, aynı anda nefes aldığımız, aynı anda kalbimizin attığı, aynı anda heyecanlandığımız aynı anda daha protest hale gelebildiğimiz bir alan tanıyor. Evet, gündelik hayatta hepimiz bir sansür şemsiyesi altında yaşıyoruz buna hiç şüphe yok, ama tiyatronun bu şemsiyenin dışında kalan özgür, özerk ve korunaklı bir saha olduğuna inanıyorum ya da inanmak istiyorum.

Onur Rüştü Atilla : Öte yandan eğer seyirciye muhalif bir oyun sunuyorsan veya otosansüre ihtiyaç duymuyor ya da baskıdan korkmuyorsan tiyatro olarak ya çok cesursundur ya da şartların biraz daha rahattır diyebilirim. Çünkü günümüzde birçok tiyatro, tiyatro sahibi ya da tiyatro emekçisi bu baskılardan dolayı oynayacak sahne bulamama, bir belediye ile anlaşamama, işini götürememe ve mimlenme korkusuyla hareket ediyor. O yüzden suya sabuna dokunan oyunlar tercih edilemeyebiliyor. Ama eğer ki sen seyirciye bu tarz bir oyun sunabiliyorsan onun alıcısının olduğunu da bilmelisin. Bunu biz Anadolu’yu gezerken de görüyoruz. Şimdiye kadar da seyircilerimizden, “siz taraf tutuyorsunuz ya da siz bu tarafı eleştiriyorsunuz” türünde bir olumsuzluk işitmedik. Çünkü biz sağ-sol ya da ülkemizdeki iktidar-muhalefet partilerini eleştiriyor değiliz. Biz oyunumuzda “politika olgusunun” eleştirisini yapıyoruz. Politikanın ikiyüzlülüğünü, içeride dönen bütün rantları, kirli oyunları, şahsi hesapları göstermek istiyoruz. O yüzden de bir eleştiri almadık. Ve böyle şeyler yapmaya da devam edeceğiz, çünkü bence buna ihtiyaç var.

Doğan Akdoğan : Oyunun şöyle ilginç bir tarafı da var. Biz bu oyunu Türkiye’de oynuyoruz fakat yazarımız Almanya’dan. Demek ki bu iş Almanya’da da böyle yürüyor diye düşünüyoruz. Oyun başlamadan önce, seyirci tiyatroya girerken bantta şarkılar çalıyoruz. Onlar aslında daha önce birçok ülkede kullanılmış siyasi partilerin seçim şarkıları. Hepsinin Türkçe çevirilerine baktığımız zaman Türkiye’deki şarkılarla çok benzer şarkılar olduğunu görüyoruz. Demek ki olaylar Brezilya’da da, Almanya’da da, Amerika’da da benzer şekilde. Sanırım Gana’dan da bir şarkı var. Demek ki orada da öyle bu iş… Mert Hocamızın ya da Onur’un başka bir röportajda söylediği bir söz vardı: “Hangi siyasi görüşten olursanız olun hangi partiye kendinizi ait hissediyorsanız hissedin ama o partinin fanatiği olmayın, sorgulayın. Düşünün, hesap sorun, irdeleyin. Destekleyin ama fanatiği olmayın.”  Biz de bu cümlelerin biraz altını çizmeye çalışıyoruz.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Onur Rüştü Atilla: Ben söylemiştim. (Gülüşmeler) 

Mert Öner : Bizim oyunumuz elbette politika ve siyaset sanatı ve onun iç yüzünü göstermekle ilgili ama benim düşünceme göre tiyatro sahnesine çıkan bütün hikâyeler politiktir. Sanatın politikadan ayrılması mümkün değildir. Çünkü sanat tamamen toplumun nabzını tutan yaşadığı günün üzerine bir şey söyleme gereği hisseden, o yüzden ortaya çıkan bir olgudur. Bizim oyunumuz politikayı ve politikanın iç dünyasını eksenine alan bir oyun olduğu için buna çok yakın ama bir anne-kız, bir baba-oğul ya da bir aile ilişkisi anlattığınız zaman, o hikâye de politiktir. Aslında sanatın tamamı politiktir ve ondan kaçmamız da pek mümkün değil.

Ayçe Özyiğit : Bunu oyunda da çok net görüyoruz, iktidar ya da güç kavramı işin içine girince insani duygular geri plana atılıyor. Katılıyor musunuz?

Doğan Akdoğan : İktidarı güç olarak düşünürsek, evet katılıyorum. Yüzde 0,2’lik oy alan bir partinin lideri bile olsanız, o 0,2’lik güç elinizde olunca o gücün bir zehirlenmesine giriyorsunuz galiba.

Mert Öner : Gücü politika üzerinden okumaya gerek yok. Biz kültürel yolculuğuna anaerkil olarak başlamış, sonra işin içine bir sürü dogmanın bir sürü etkinin girmesiyle birlikte ataerkil sisteme dönmüş bireyleriz. Erk kavramını illa politikayla özdeşleştirmeyelim. Biz ne yazık ki hala ataerkillik üzerinden sistemini sürdüren bir toplumuz. Yıllardır da bu ataerkilliğin toplumun her yerine yapışmasından ve bizi aşağı çekmesinden kurtulmaya çalışıyoruz. Politikada da durum böyle ilerliyor. Erkek neden gücünü korumaya çalışır? Kendini korunaksız hissettiği için… Ben hep bunu söylerim. Özgüvensiz ve donanımsız olmak; erke olabildiğince sahip çıkmayı ve şiddetli olmayı getirir. İlla politik taraftan bakmaya gerek yok aslında.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Ayçe Özyiğit: Philip Zimbardo, (Stanford Hapishane Deneyini gerçekleştiren profesör), bir röportajında “Dünyadaki kötülüklerin çoğunun kaynağı kötücül saikler değil, birilerinden duyduğumuz ‘programa uy’ ya da ‘takıma katıl’ gibi sözlerdir” diyor. Oyunda doktorun eşi, tarafını değiştirdiğinde kişiliğini de değiştiriyor. Kişilerin normalde olmadığı biri gibi davranışlarda bulunması, içinde bulunduğu sosyal ortamın kurduğu baskıdan mı kaynaklanıyor? Sözünü ettiğimiz o güç aynı zamanda bencilliği de beraberinde mi getiriyor?

Onur Rüştü Atilla: Bence Doğan’ın dediği gibi, kişinin iktidara kavuştuktan sonra o bencilliği ve hırsı artıyor. Belki siyasete atılmasa, bir şekilde onu baskılayabilir. Fakat siyaset sahnesine çıkınca zamanla o zehirlenmeyi yaşıyorlar.

Berkay Tulumbacı: İktidarın, hırsa dönüşmesi beraberinde bencillik ve birçok kötü duyguyu da getiriyor diye düşünüyorum.

Onur Rüştü Atilla: Öte yandan iktidara gelen kişi de bir hırsla geliyor zaten.

Dilşah Demir: Ben öyle düşünmüyorum. Bence iktidarda olmak için zaten bencil olmak gerekir. Yani iktidara geldikten sonra bencil olmuyorsun. Bencilsen iktidara gelebilme şansın daha yüksek oluyor.

Berkay Tulumbacı: Tabii eğer doğru algı yönetimi yapıyorsan…

Ayçe Özyiğit: Erkek egemen bir toplumda kadınların geri planda bırakıldığı bir gerçek. Bu siyaset sahnesine de sirayet etmiş vaziyette. Nitekim oyunda da her siyasetçinin arkasında bir kadın görüyoruz. Kadınlara genelde yan roller biçiliyor. Kadınlar da bir süre sonra kendilerine biçilen bu rolü kanıksayıp arka planda hareket etmeyi tercih ediyor olabilir mi?

Dilşah Demir: Bence geri planda olmayı tercih etmiyorlar. Mert Hoca’nın da dediği gibi, ataerkil bir toplumdan geldiğimiz için bu geri planda bırakılma durumu, ne yazık ki toplumun her köşesine sirayet etmiş. Günümüzde bile ne kadar az kadın siyasetçi olduğunu görüyoruz. Zaten kadınlar siyaset yapabilse yaparlar. Yani bence kadınlar; “Ben çok iyiyim ama arka planda olup sinsi bir şekilde yöneteyim”, demiyorlar. Ön plana geçemiyorlar çünkü.

Mert Öner : Oyunun enteresan olan tarafı üç politikacının da eşinin tek bir oyuncu tarafından oynanıyor olması. Bu rejisör olarak benim kendi tercihim değil, tamamıyla yazarın tercihi. Bana göre, üç adamın da eşinin tek bir kadın tarafından oynanıyor olması ve kadının arka plandaymış gibi görünüyor olması; toplumun her yerinde kadının hala arka planda kalması gereken ikincil kişi olarak görüldüğü üzerine bir eleştiri. Yazarın, arka planda durmaya mecbur bırakılan ve fırsat bulduğunda gözünü karartarak kendini idealleri için ortaya atmaktan kaçınmayan bir kadın koymasının nedeninin de yine erk ve iktidar meselesi olduğunu düşünüyorum. İktidar ve güç için yapılan savaşların, çirkinliklerin, bencilliklerin hiçbiri kadın ya da erkek, bir cinsiyete ait değildir. Bu, insanın doğası ile ilgili bir şey. Bana göre, oyun 2 yönlü bir eleştiri sunuyor. Bir taraftan kadının, 21. yüzyılda bile hala her toplumda 2. Sınıf vatandaş muamelesi görüyor olmasını eleştiriyor. Diğer taraftan da, politik çıkarları için her türlü hileyi yapabilecek kapasitede olmasının kişinin cinsiyetiyle ilgisi olmadığını, bunun nedeninin sadece insana ait o idden kaynaklı olduğunu savunuyor.

Ayçe Özyiğit : Oyunda her iki politikacının da doktorun ideallerini anladığını söyleyebilir miyiz? 

Onur Rüştü Atilla: Anlamazlar mı? Bence ikisi de kurtlar. Hem sekreter hem de başkan siyaset sahnesinde çok eskiler. Anlıyorlar. Gelmekte olanın da farkındalar. Onu rakip olarak da görüyorlar ama bana göre onun bir an kapılıp da aday olabileceğini düşünmüyorlar. Zaten durumun kokteyl sahnesinde farkına varıyorlar ve acil bir manevra yapıp önlem alıyorlar. İkisi de aslında doktorun nasıl bir cevher olduğunun, nasıl bir gelecek vaat ettiğinin farkındalar.

Berkay Tulumbacı: Bence ikisi de başından beri, doktorun idealist düşüncelerini ve toplumsal fikirlerini umursamıyorlar. Umursadıkları şey, doktorun toplamış olduğu o kalabalık kitle. Her ikisi de popüler olan neyse onu nasıl yanımıza çekeriz düşüncesinin ve ben şu an mevcut olan iktidarımı nasıl muhafaza ederimin peşindeler.  Aslında içerikle pek ilgilenmiyorlar. İlgilenmedikleri için de bir an oyuna gelir gibi oluyorlar. Ama kurt oldukları için hemen durumu kurtarıyorlar.

Mert Öner: Bunu doktorun karısının “Vitrin istiyorlar içerik değil” repliği çok güzel açıklıyor aslında. Berkay’ın söylediğinin örneği olarak yaşadığımız dünyada ve kendi ülkemizdeki politik vizyona bakarsak içerikle ilgilenmek yerine biz hala bizi alıp götürecek, karizmatik, elini masaya vurduğu zaman titrediğimiz bir lider arayışı içindeyiz. Yaşadığımız çağda hala bunun arayışı içinde olmanın, bir kahraman aramanın kendi kaderini ve kendi acizliğini kabul etmek olduğunu düşünenlerden biriyim ben. O yüzden de doktorun dünyayı değiştirmek için yola çıktığı o şahane fikirlerinin, hem başkan hem de sekreter tarafından çok da önemsemediğini, ikisinin de sadece kitleleri peşinde sürüklemek adına bu fikirlerle ilgileniyormuş gibi göründüğünü söyleyebilirim. Popülarite yaşadığımız çağın en büyük sorunlarından biri değil mi? Popülizm her yerimizi kasıp kavurmuş durumda. İçeriğinin ne olduğuna bakmadan vitrinin rengiyle, albenisiyle gözlerimiz kamaşıyor. Oyunun o düzlemde de bir eleştirisi var aslında.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Onur Rüştü Atilla: Zaten politikacıların ne söylediği hiçbir zaman önemli olmadı ki. Herhangi bir politikacıyı aklınıza getirin şu anda. Bir yıl önce, birkaç ay önce, birkaç hafta önce söylediği ile şu an söylediği arasında dağlar kadar fark olabiliyor. Bir önceki söylediğinin tam tersini söyleyebiliyor. Bu millet balık hafızalı mı? Değil aslında ama o karizmaya, o auraya kapılıyorlar. Sözünü ettiğim o biat kültürü bu işte. Birilerinin fanatiği olmak, bir lidere kapılmak, ona aşkla bağlanmak ne kadar yanlış. Bunu söylemeye çalışıyoruz seyircimize ve tüm seçmenlere. Kapılmayın bu kadar. Sorgulayın ve dinleyin. Ne diyor, daha önce ne demişti bir bakın. Sadece bunu söylemek istiyoruz ve bunu kendi işimizle, tiyatroyla yapıyoruz. Yoksa tweet de atardık. Ben her gün yazardım “Kapılmayın” diye. (Gülüşmeler) Bu daha etkili.

Ayçe Özyiğit: Doktor, gerçekte olması gereken fikirleri savunuyor. Fakat biz normal olmayana o kadar alıştırılmışız ki, normal olan, düzgün olan bir şey bize abartı gibi geliyor. Sanıyorum oyunda doktor fikirlerini söylerken pek çok seyirci “yok artık o kadar da olmaz” diye içinden geçirmiştir. Biz artık normali benimseyemiyoruz. Bu yüzden doktorun fikirleri bize ütopik geliyor. 

Onur Rüştü Atilla: Geldiğimiz noktada, Türkiye de bir hayal değil mi sizce? Bundan 25 sene öncesini düşündüğümüzde böyle bir Türkiye hayal ediyor muyduk? Hayaldi gerçek oldu bence (Gülüşmeler). Aslında doktor da dediklerini yapabilir. Çünkü yapıldı, gördük.

Mert Öner: Söyledikleriniz aslında ne kadar enteresan. Doktorun savunduğu fikirler çok tumturaklı, ağır laflar gibi tınlasa da, kulağa öyle gelse de, aslında özünde çok yalın bir şey söylüyor. Herkes eşit ve güvenli barınma, eşit eğitim ve sağlık hizmetine kavuşur ve eşit bir gelire sahip olursa her gününü ekonomik bir dertle kapatmak durumunda kalmayacak. Bu kişi hayatı anlamlandırmak, hayatı okumak, sanattan beslenmek doğadan beslenmek ve dünyayı sorgulamak için daha çok zaman bulacak. Ama ne yazık ki para ve ekonomik sıkışıklıklar hepimiz için daha iyi bir yaşamın önünde kocaman bir engel oluyor. Yaşadığımız çağı düşünürsek kulağa çok ütopik geliyor olabilir ama çok da imkansız şeyler değil doktorun söyledikleri. Sosyal devletten bahsediyor aslında. .

Doğan Akdoğan: Dünyadaki birçok iktidar bunu istemiyor.

Onur Rüştü Atilla: Ama bu vaatle geliyorlar.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Doğan Akdoğan: Barınmayı, yemeği, çocuğun eğitimini çözen insan bu sefer daha çok kitap okuyacak, daha çok tiyatroya gidecek, daha çok sormaya ve sorgulamaya başlayacak. Bu bence politikacıların işine gelen bir durum değil.

Mert Öner: Oyunda Doğan’ın karakterine söylettiğimiz bir cümle var. Metinde olmayan, bizim eklediğimiz herkese tanıdık gelecek bir cümle. “Ben cahil halkın ferasetine inanırım” diyor. Bu dünyanın her yerinde böyle… Halkı ne kadar sorgulamak becerisinden koparırsan yerini o kadar sağlamlaştırılmış oluyorsun. Çünkü politika sorgulayan, soruşturan, en iyisini isteyen, düşünen, okuyan, izleyen, sanatla haşır haşır neşir olan bir halk istemiyor. Biat eden bir halk istiyor.

Doğan Akdoğan : Şöyle bir örnek vereyim. Rusya-Ukrayna savaşı var şu anda. Rusya’nın en tehlikeli yerlere gönderdiği insanların çoğu azınlıklardan ve eğitimsiz insanlar. Çoğunun esir düştükten sonra verdiği bazı röportajlarda ne kadar eğitimsiz ne kadar fakir olduklarını görebiliyorsunuz. Yani sorgulamadan silah altına girip savaşmaya gidebiliyorlar. Sorgulayanlar da zaten Rusya tarafından vatan haini ilan ediliyorlar. Eğitim seviyesi yükseldikçe sorgulama yükseldiği için, bence bu güç sahiplerinin işine gelen bir durum değil.

Ayçe Özyiğit: Gözden çıkartılabilecek olanlar her zaman eğitimi düşük insanlar oluyor…

Onur Rüştü Atilla: Ne yazık ki… Öyle olmaması gerekiyor aslında. Bu arada tiyatrodan çok siyaset konuştuğumuzun farkında mıyız? Seneye kabare yapıyoruz arkadaşlar. (Gülüşmeler)

Ayçe Özyiğit: Konu itibariyla, oyun politik sohbete zemin hazırlıyor diyor ve hemen konuyu değiştiriyorum. Oyunda kullanılan renkleri anlamlarına göre mi karakterlere adapte ettiniz? Doktor hiç politikaya atılmadı. Temiz, masum, idealist. Dolayısıyla onu en iyi temsil edecek renk beyazMavi, bordo ve yeşilin hangi anlamlarını temsil ediyor oyuncular?

Onur Rüştü Atilla: Kostümlerimizi Doğan’ın eşi Umay Pelin Akdoğan tasarladı ve Mert ile birlikte renkleri seçtiler. Ben partinin flama rengindeyim. Artık bu partiye kök salmış, bu partinin koltuğunu bırakmayacak, yıllardır partinin başında olan kişiyim. Partinin o tokalaşma logosunun fon rengi ile benim bordo takımım aynı renk.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Mert Öner: Bordo renk aynı zamanda Hindistan’ın kast sisteminde en soylu, en zengin ve güç sahibi insanın giyebildiği renk olduğu için de o rengi seçtik.

Onur Rüştü Atilla: İçimdeki siyah bu arada, onun da altını çizelim.

Mert Öner : Doğan’ın kostüm rengini mavi olarak seçtik. Yol nereye giderse oraya gidebilir hissini verdiği ve daha liberal bir yerde durduğu için.

Doğan Akdoğan : Yalancı modernizmi yansıtmak için ben kravat takmıyorum mesela.

Mert Öner: Tekstin, orijinal metnin oyunculara tanıdığı yaşlarla bizim oyuncuların yaşları arasında fark var. Orijinal metinde Onur’un oynadığı karakter neredeyse 60 yaşının ortalarında olan, çok uzun yıllardır politikada olan bir partinin genel başkanı.

Ayçe Özyiğit: Sözünü keseceğim ama Onur, seni izlediğimde Başkanın otuzlu yaşlarda olduğunu hiç düşünmedim. Bana yaşını başını almış bir politikacı izlenimini verdin. 

Onur Rüştü Atilla: Süper! Zaten öyle hissedilsin istiyoruz biz de. Bunu lütfen başa yazın. “Yaşlı gibi hissettirdi.”( Gülüşmeler) Dilşah’ın da bizim eşlerimizi oynarken yaşı yükseliyor, doktorun eşini oynarken yaşı daha aşağı iniyor mesela.

Mert Öner: Aslında oyun bir kuşağı da tanımlıyor. Berkay’ın oynadığı Doktor, belki de bugünün Z kuşağı. Değişimden yana olan, dünyayı değiştirme hırsı, hevesi ve tutkusu hala diri olan, daha genç bir nesli tarif ediyor. Onur’un oynadığı başkan daha konservatif, eski usul bir politikacıyı tarif ediyor.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Doğan Akdoğan : Ben rolü ele alırken metinde de tam anlamıyla hissettiğim şuydu; sekreter genç yaşında gençlik kollarıyla siyasete başlamış, sonra eğitimiyle birlikte ekonomiden biraz anladığı için -tam anlamıyla anladığını düşünmüyorum- partide ekonomi işlerinin başına geçmiş ve zafere giden yolda her şey mubahtır lafını benimseyen birisi.

Mert Öner: Ne eskide kalmış ne de arkadan gümbür gümbür gelen kuşağın ortasını bulamamış, bulmak gibi bir niyeti de olmayan ve siyasette kendine yer edinmeye çalışan biri aslında.

Doğan Akdoğan : Vaat olarak da iktidara gelirse ülkenin ekonomisinin başına geçeceğini söylemişler.

Onur Rüştü Atilla: Korkunç!

Ayçe Özyiğit: Son sahnede, doktorun yalnızlığa itildiğine tanık oluyoruz. Uğradığı ihanet sonrasında yenilmişlik ve terk edilmişlik duygusu ağır bassa da, savunduğu fikirleri yalnız olmasına rağmen daha yüksek bir sesle yeniden dile getiriyor. Ben o sahnede, yenilgiye zorlansak da içimizdeki umut ışığının hiç sönmeyeceğini, bir gün tekrar -belki de daha güçlü şekilde- ayağa kalkacağımızı sezinledim.

Berkay Tulumbacı: Doktor oyunun sonunda yenilgiye itiliyor aslında. Artık inancını da yitiriyor. Çünkü ona orada yapılan sadece kariyer hayatına yönelik değil. Bütün onur ve haysiyetini hedef alıyorlar. Bunun gerçek hayatta da birçok örneğini görüyoruz. Kasetler, videolar… Çok insanın kariyeri bitiriliyor bu şekilde. 

Mert Öner: Oyunun orijinal metninde finaldeki o seçim konuşması başkanın baştan sona tek başına yaptığı bir konuşmaydı. Ben sürecin parçaları oldukları için uygun replikleri dağıtarak konuşmayı başkan, sekreter ve doktorun eşine bölüştürdüm. Oyunun sonunda doktorun tarifinin yenilgi olduğunu ya da var olan koşullar içinde bir vazgeçiş olduğunu düşünmüyorum. Bu şartlar içinde çok güzel bir laf söylüyor: “Hayalimi, bu ülkede bu politikacılarla hayata geçirmem mümkün değil” diyor. Berkay, oyun sonunda tek başına kaldığı o sahnede, oyunun başındaki herkesi peşinden sürükleyen seçim vaatlerinin ve inançlarının tekrarını yine umutla söylüyor. Ben oyunun sonunun umutlu bitmesinden yana oldum. Her şeye -bütün yenilgilere, bütün kayıplara rağmen; birileri savunsa da savunmasa da ortada, derinde, dipte, -göremesek de, yanan kocaman bir inat ateşi var. Ben Mert olarak inanıyorum ki, bir gün o inat ateşi, yerin yedi kat altında da olsa, üzerine dağlar taşlar yıkılmış da olsa alevini kaybetmeyecek ve o inat ateşi oradan bütün dünyayı yakarak her şeyi daha iyi, daha adil, daha huzurlu bir hale getirecek. Benim inancım bu yönde.

Foto: Sumru Gökçe Uçak

Ayçe Özyiğit: Hazır konu umut ateşine bağlanmışken, son sorumu sormak istiyorum. Malum önümüz seçim. Umut ateşiniz ne durumda?

Onur Rüştü Atilla: Ben kendimi bildim bileli her seçimden umutluyum. İlk oy verdiğim günden bu yana her zaman bir umudum oldu. Bir de biraz tarihe de bakmak gerekiyor. Biz şu an bir kaosun, karmaşıklığın, umutsuzluğun, liyakatsizliğin, hak bilmezliğin, edep bilmezliğin, ahlak bilmezliğin ortasındaymışız gibi düşünsek de bizim babalarımız ve annelerimiz de bence biz yaşlardayken aynı gündemi tartışıyorlardı. İsimler ve yıllar değişikti. Coğrafya aynıydı. Durum ve gidişatta aynıydı. Tarih tekerrürden ibarettir ve bütün bu düzenler, sistemler bir yerden sonra kendini yenilemeye muhtaçtır. Mutlaka yeni bir şey doğacak ve maalesef o da sonra yıkılacak. Bu hep böyle olacak. Umarım bizler de görebiliriz, yetişebiliriz, yaşayabiliriz ve içinde olabiliriz. O yüzden umut etmeye devam ediyorum. Tarihe bakarak ediyorum. Hiç değişmemiş. Elbet bir umut gerçekleşmiş ve güzel günler gelmiş.

Mert Öner : Umut, bir zırh gibi bu ülkede bayağı. O zırhın olmadığı sürece, umudu üzerinde taşımadığın sürece -her yerden o kadar ateş ediliyor ki- günün sonunda ayakta kalman mümkün değil. O yüzden zırhımızı giyip yola devam…

Onur Rüştü Atilla: Karamsarlığa kapılmanın bir faydasının olmayacağını da biliyoruz.

Mert Öner: Bülent Ortaçgil’in de dediği gibi: “Her şey geçer, hayat kalır.” 

Doğan Akdoğan: Dikkat ederseniz oyunun hangi ülkede geçtiği belli değil. İsimler: Başkan, Doktor, Sekreter, Kadın 1-2-3. Oyunda kimsenin adı yok. Ülke adı yok. Parti adı yok. Herhangi bir dine yönelik somut bir sembol yok. O yüzden, oyun isimsiz bir ülkenin, isimsiz bir partisinde isimsizler tarafından oynanan bir oyun. Bence güzel olan tarafı da bu ama Türkiye’de oynadığımız için insanlar haklı olarak hemen bizim ülkemizle bağlantı kuruyor. Biz de oynarken, figürleri ele alırken onu yapıyoruz. En başından söylediğim o söze geliyorum yine. Bu durum dünyada da böyle ilerliyor. Bizim Türkiye’de seçmen olarak işimiz biraz daha zor. Neden derseniz, Amerika yıllarca Cumhuriyetçiler-Demokratlar, arasında ikiye bölünmüş ama ikisi de ortak çıkar uğruna bir şekilde o vatandaşlık bilincini oluşturmuş. Bizde şu andaki politik görüşler –eskiden belki sağ-sol ayrımı vardı- ama şu anda günümüzde kimin sağcı, kimin solcu, kimin milliyetçi, kimin ulusalcı, kimin komünist, kimin sosyalist olduğu da karışık. Örneğin, 10 sene önce Ahmet Davutoğlu iktidar partisindeyken bir laf söyleseniz vatan haini ilan ediliyordunuz, ama şimdi Ahmet Davutoğlu’na oy vereceğim dediğinizde yine vatan haini ilan ediliyorsunuz. Karışıyor her şey. Muharrem İnce’ye oy verdiğiniz zaman CHP’li oluyordunuz. Şu anda Muharrem İnce CHP’nin karşısında yer alıyor. Bence bu sistem gençlerimizin de işini çok zorlaştırdı. Kim kimi, nasıl tercih edeceğini bilmiyor. Güven kurumu da çok zedelendi. Bence ülkemizin hiçbir genci hiçbir politikacıya şu anda güvenmiyor. Çünkü hepsinde maalesef bir tutarsızlık var.

Ayçe Özyiğit : Ben bu güzel söyleşi için hepinize çok teşekkür ederim.

Onur Rüştü Atilla: Ben de çok teşekkür ediyorum. Size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne…

Berkay Tulumbacı: Ben de teşekkür ediyorum.

Dilşah Demir: Teşekkür ederim.

Mert Öner: Ben de teşekkür ederim.

Doğan Akdoğan: Ben de teşekkür ediyorum.

AYÇE ÖZYİĞİT
Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • Koç
  • Boğa
  • İkizler
  • Yengeç
  • Aslan
  • Başak
  • Terazi
  • Akrep
  • Yay
  • Oğlak
  • Kova
  • Balık
KOÇ BURCU YORUMU

Bugün, enerjinizi doğru yönlendirmeniz gerekebilir. Kendinizi fazla zorlamadan, sakin ve sabırlı bir şekilde ilerlemeye çalışın. İletişim konularında dikkatli olmanızda fayda var, yanlış anlaşılmalar olabilir. Kendinize vakit ayırarak içsel dengeyi korumaya özen gösterin. Önemli kararlar almadan önce iyice düşünmekte fayda var. Bugün, duygularınızla mantığınız arasında denge kurmaya çalışın.

BOĞA BURCU YORUMU

Tabii, Boğa burcunun günlük burç yorumu şu şekilde; Bugün, çevrenizdeki insanlarla iletişiminiz oldukça yüksek olabilir. İlginizi çeken konular hakkında derinlemesine araştırmalar yapabilir ve yeni bilgiler edinebilirsiniz. Ancak, aceleci hareket etmek yerine sağlam bir plan yaparak adımlarınızı daha kontrollü atmanız faydalı olacaktır. Ayrıca bugün, duygusal anlamda kararsızlık ve belirsizlikler yaşayabilirsiniz, mümkün olduğunca sakin kalmaya çalışın.

İKİZLER BURCU YORUMU
YENGEÇ BURCU YORUMU

Elbette, tabii ki! Bugün için Yengeç burcunun günlük burç yorumu şöyle; Bugün duygusal konularda daha hassas olabilirsiniz. İletişimde dikkatli olmanız gerekebilir ve ani tepkilerden kaçınmanızda fayda var. Özellikle aile ilişkilerinde daha anlayışlı ve empatik davranmak önemli olacaktır. Kendinize zaman ayırarak stresi azaltacak aktiviteler yapabilirsiniz. Sizden yardım isteyen biri olursa destek olmaktan kaçınmayın. Keyifli bir gün geçirmeniz dileğiyle!

ASLAN BURCU YORUMU

Bugün, iç sesinizi dinlemek ve içsel dengenizi sağlamak için zaman ayırmanız gereken bir gün olabilir. İletişim konularında dikkatli olmalı ve duygularınızı net bir şekilde ifade etmeye özen göstermelisiniz. Bugün, esnek olmak ve planlarınızı değiştirmeye açık olmak sizi olumlu yönde daha mutlu ve huzurlu hissettirebilir. İlişkilerde anlayışlı davranarak tartışmalardan uzak durmaya çalışın. Enerjinizi olumlu ve yapıcı şekilde kullanarak kendinize ve çevrenizdeki insanlara destek olabilirsiniz.

BAŞAK BURCU YORUMU

Bugün duygusal olarak dengede olmakta zorlanabilirsiniz. Sabırlı ve akılcı bir yaklaşım sergilemeye çalışın. İletişim konularında dikkatli olmanızda fayda var, yanlış anlaşılmalar yaşanabilir. Ayrıca bugün detaylara daha fazla önem vererek işlerinizi titizlikle yapabilirsiniz.

TERAZİ BURCU YORUMU

Tabii ki! Bugün Terazi burcunun insanları için ilişkilerde dengeyi sağlamak ve çatışmalardan uzak durmak önemli olabilir. Gergin durumlarda sakin kalarak çözüm yolları aramak başarılı sonuçlar getirebilir. Aynı zamanda, kariyer konusunda dengeli adımlar atarak hedeflerinize daha yaklaşabilirsiniz. İletişime önem vermeniz ve açık fikirli olmanız faydalı olacaktır. Keyifli bir gün geçirmenizi dilerim!

AKREP BURCU YORUMU

Bugün her zamankinden daha belirgin bir şekilde iletişim yetenekleriniz ön plana çıkabilir. Kendinizi ifade ederken net olmaya özen gösterin ve karşı tarafa karşı dürüst ve açık olun. İçinde bulunduğunuz durumu çözmek için derinlemesine araştırmalara yönelebilir, gizli konuları ortaya çıkarabilirsiniz. Kişisel konularda da cesur adımlar atabilir ve duygularınızı daha cesurca ifade edebilirsiniz. Aşk hayatınızda tutkulu ve derin duygular yaşayabilirsiniz.

YAY BURCU YORUMU

Arkadaşlarınıza ve aile üyelerinize ne planladığınızı ve nereye gittiğinizi bildirin, ardından onları geziye katılmaya davet edin. Bugünün Venüs-Mars bağlantısı, diğer insanları planlarınıza dahil ederek bazı ciddi liyakat puanları kazanabileceğiniz anlamına gelir.

OĞLAK BURCU YORUMU

Merhaba! Bugün Oğlak burcunu bekleyen olaylar arasında kariyer veya iş konularında ilerleme kaydedebilme ve hedeflere ulaşabilme şansı bulunuyor. Kendinize güvenmeli ve hedefleriniz doğrultusunda adımlar atmalısınız. Ancak, üzerinizdeki sorumlulukların arttığını hissedebilirsiniz. İlişkilerinizde daha anlayışlı ve sabırlı olmaya çalışmalısınız. Enerjinizi olumlu ve yapıcı şekilde yönlendirmek, sizin için faydalı olacaktır. Ayrıca, sağlığınıza ve bedeninize özen göstermeyi ihmal etmemelisiniz. Umuyorum ki bugün sizin için verimli ve huzurlu bir gün olur.

KOVA BURCU YORUMU

Bugünün Venüs-Mars bağlantısı, haritanızın en dinamik iki açısını kesiyor, bu nedenle yaratıcı bir çabada başarılı olmak istiyorsanız, şimdi ona en iyi şansı vermenin tam zamanı. İnsanların fikirlerinize ne kadar açık olduklarına şaşırabilirsiniz.

BALIK BURCU YORUMU

Bugün duygusal olarak daha hassas olabilirsiniz. İnsanlarla iletişimdeki inceliğiniz sayesinde yanınızdakilere destek olabilir, onları rahatlatabilirsiniz. Ancak, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmemelisiniz. İçsel dengeye odaklanmak ve kendinize zaman ayırmak için fırsatlar yaratın. Enerjinizi doğru yönlendirmek, hobilerinize zaman ayırmak veya rahatlama teknikleri kullanmak size iyi gelecektir. Kendinizi yeniden motive etmek için yapıcı düşüncelere odaklanın ve geleceğe umutla bakın.

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM