(19 yıl olmuş ustamız öleli)
bizler, sürekli yağmur yağan bi küçücük kentin çocuklarıydık..
fikret kızılok şarkısı gibiydi iklimimiz;
-”ince ince / mavi mavi / usul usul”..
büyük şehirde yaşamaya başlayıp,
kadıköy’de yağmur yağarken, misal beşiktaş’ın güneşli olmasını,
tam da algılayamazdı bu yüzden,
daha yeni reşit olmuş beynim..
son virajı dönüp de karşıdan giresun’u görenler gayet iyi bilir..
dünyanın en güzel manzarasıdır görünen.. yanlış otobüse binip rio’ya geldik sanır yolcu gısmısı..
ve canım mehmet alkan abimin dediği gibi; kainatın objektiflere poz verir gibi duran yegane şehridir karşıdaki, gurban olduum..
ben de bi sabah vakti, otobüsümün camından son virajı dönüp şehrime özlemle bakarken gördümdü ilk kez, gökyüzündeki sınır çizgisini..
güpgüneşli, bembeyaz, masmavi olan gökyüzü, tam da giresun’un üstünde kararmıştı..
valla diyom bakın, Allah baba, karayollarına ”nanik” yapar gibi, göğe sınır çizmişti..
siz buna ozon tabakası delindi falan diyonuz..
ben de zaten doğayla alakalı her absürdlüğü;
-”ozon tabakasını delmeseydiniz gardeşim” diye yorumlayan bi kara cahilim, boşverin..
olacağına varsın, mümkünse kıyamet de kopsun, bu sayede öbür tarafta havamızı atarız;
-”oolum, biz normalde ölmüyorduk sizin gibi, kıyamet koptu da mecbur öldük, napalım”!!!
genellikle eşarplı annannelerimizden, tülbentli komşu teyzelerimizden falan duyduğumuz bi meteoroloji geyiği kimliğiyle, şu yaşımıza kadar gelen muhteşem bi ”kavramı” anlatmaktır derdim.. dinleyin bi yol..
sözün gelimi; dün istanbul’da yağmur yağardı, bugün de burada.. büyüklerimiz hemen;
-”istanbul’daki yağmur buraya gelmiş” der idi..
ankara’daki fırtınanın ertesi sabah giresun’a geldiğini de çok duydu vaktiyle, minik kulaklarım..
bulgaristan’daki sıcağın da..
güzel geyikti güzel, kadınlar birer meteorolog tavrıyla bunu masaya çok yatırdılar geçmişte..
bugünün türbanlı kazulet kadınları sadece ”Allah’ın işi” diyip geçerdir tahminen..
geçen ay ilçelerimizde sel felaketi oldu malumunuz.. şehir merkezinde en ufak bişi yoktu, ama ilk kez yanı başımızda doğal afet yaşanıp, vefatlar görülmesi çok yareledi yoksul yüreklerimizi..
hava durumu uzmanı kadınların çocukları olarak çoğumuz, o yağmur merkeze de gelir diye çok bekledik..
sanki bi açıklama, bi rapor istermişim, bu işlere çok ilgi duyarmışım gibi;
-”asıl yüksek köylere yağmıştır gürselcim” diyenim çok oldu..
ula ben napim, bana neden söylüyonuz?
-”ben trabzon’dan geliyum gürsel abi, giresun’a girene gadar şiddettli yağmur vardı, hayret ettim burası kup kuru yahu” dedi, bi ilaç mümessili kardeşim..
siz buna ozon tabakası delindi diyonuz..
10 sene mi oldu, 15 mi, ne bileyim?
şehrimde sel felaketi yaşanmıştı bu kez.. görülmedik oranda yağmıştı yağmur..
ertesi gece, arkadaşlarla gittiğimiz bi mekanda tv’de bi maça takıldı gözlerimiz.. brezilya’da-rio’da oynanan bi milli karşılaşmaydı..
ve sürekli yağmur yağıyordu, saha göl gibiydi..
-”apocuum bak, buradaki yağmur oraya gitmiş” dedi..
uzun uzun güldük, bütün rahmetli giresun gocagarılarını anımsayıp..
bizler de belli yaşlara eriştik artık ne yazık ki..
fikret kızılok şarkısı gibi geçip gitti ömrümüz;
-”ince ince / mavi mavi / usul usul”..