Annem örneğin, Fenerbahçelidir. Sevgili kuzenlerimin çoğu, öyle.
Pek çok kıymetli büyüklerim Fenerbahçeli. Can arkadaşlarımın hatırı sayılır bölümü sarı lacivertli renklere gönül vermiş insanlardır.
Ama ben Fenerbahçe’yi hiç sevmeden büyüdüm.
***
Bu sevgisizliğin temelinde, miniklik yıllarıma rastlayan kimi haksızlıkların yattığını düşünürüm.
Yok Faruk Ilgaz’dı, yok “Ali Şen Başkan Fenerbahçe şampiyon” tezahüratıyla itiraf edilen adaletsiz lobi gücüydü, yok rahmetli Selçuk Yula’nın otuz maçlık sezonda 800 penaltı atmasıydı… Hiç aklımdan çıkmayan bi Beşiktaş-Fenerbahçe maçında, yan hakemlerin ofsayt bayrakları yüzünden Beşiktaş’ın tekbi atağını göremeden 90 dakikanın tamamlanmasıydı… Falan…
Hıncal Uluç’a, en sonunda, protesto niyetine basın tribününde sarı kırmızılı kaşkol taktıran bi süreçten söz ediyorum.
Ve… Ne dediğimi gayet iyi biliyorum.
Lütfen yarın sabah, yolda-sokakta polemik konusu olmasın, kimseyi üzüp rencide etmek gibi bi niyetim olamaz elbette.
***
Bu yalın gerçekler, Fenerbahçe camiasına duyduğum saygıyı asla zedelemedi, ama.
Bilmem, Yeşilgiresun sütunlarına denk geldi mi hiç, bikaç ayrı platformda; ” Türkiye‘nin en büyük camiası Fenerbahçe’dir, Türkiye Cumhuriyeti’nin en güçlü insanı Fenerbahçe Kulübü Başkanı‘dır” şeklinde yazdığımı (veya konuştuğumu) anımsıyorum.
***
Zaman, tüm duygularını törpülüyor insanın. Bu, yaşlanmaya başlamak diğil salt, başka bişey olsa gerektir?
Son zamanlarda Fenerbahçe’ye kem gözle bakamadığımı hisseder oldum. Bi soysuz cemaatin kulübü ele geçirme operasyonu karşısında Atatürkçü dik duruşları mı, yoksa Büyük Başkan Aziz Yıldırım’a yapılan eziyetler mi bunda etkili oldu, nedir?
Bilemiyorum.
***
Hele…
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan ” Atatürk Stadyumu” haberleri ise, bencileyin iflah olmaz bi Beşiktaşlıyı (ve benim gibi nicesini), uzak durduğumuz Fenerbahçe camiasıyla sımsıkı kucaklaştırdı.
Helal olsun, kim akıl etmişse!
Beşiktaş’ımızın stadına konulan başka hiçbi ismi iplememiş, İnönü Stadyumu ibaresi değiştiğinden bu yana semtin önünden bile geçmemiş, hatıralarımızın yok edilmesini hazmedememiş, birileri bu gidişata ne zaman el koyacak diye beklemiş bi kardeşinizim.
İşte Fenerbahçe el koydu. Kutluyorum. Ceketimi ilikliyorum.
***
Giresun‘umuzda Fenerbahçe demek, Akınspor Kulübü demektir.
Geçtiğimiz pazar günü, bu sevinçle Akınspor kulüp lokaline uğradım. Başkan, canım Ömer Gürkök Amca’mın sohbetinin tadına ererken, hem hasret kaldığım soba sıcağıyla ısındım, hem eski fotoğrafları inceledim.
Akınspor, Hilalspor, Beşiktaş derken, şehrimin inanılmaz amatör spor geçmişiyle gururlandım.
İyi ki gitmişim.
***
Bireysel bi duyguyla, Mustafa Kemal’in evlatlarına özgü bi huzurla otururken orada, birdenbire, Bilgi Yurdu’muz bünyesinde yer alması itibarıyla Hilalspor’un da başkanı olduğumu anımsadım.
Valla insan sabahleyin evden ” Yahu ben başkanım” diye çıkmıyor tabi. (Çıkan vardır, bilemem ben!!!!!)
Daha bi mutlu, daha bi güvenli, daha bi coşkulu içmeye başladım çaylarımı. Bakmayın, şimdilik sadece Bilardo Şubemiz var diye kendimizi “yetersiz” gördüğümüze. Gün doğmadan neler doğar! İşte, aslanlar gibi, Hilalspor Başkanı olarak, Akınspor Kulübü’nü ziyaret ediyordum da farkında bile diğildim kardeşim!
Kendim Beşiktaşlıydım… Kulübüm Giresun’un Galatasaray’ı… Ziyaret ettiğimse şehrimin Fenerbahçe’si…
Bu mozaiği kim yıkabilir?
***
Fenerbahçelileri tüm kalbimle kutluyorum. Kadıköy’de, Atatürk Stadyumu’na çıkacakları ilk maçı dört gözle bekliyorum.
Aynı mutlu sonun Giresun Atatürk Stadyumu’nda da yaşanması için dua ediyorum.
Suyun akışını tersine döndürecek insan henüz doğmadı. Bilsinler. Bazıları, bi süreliğine kendilerini kandırır anca. Hepsi odur.
Hele ki Mustafa Kemal’in vatanında…
Hele ki Mustafa Kemal’in evlatları sağ iken…