Eksi On Altı Ekibiyle, İlk Oyunları “Prima Facie/İlk Bakışta” Üzerine Söyleşi

Eksi On Altı Ekibiyle, İlk Oyunları “Prima Facie/İlk Bakışta” Üzerine Söyleşi

Proleter bir aileye mensup olan Tessa, “ezilenler kaybedenlerdir” algısını yıkarak, mesleğinin zirvesine oturmayı başarmış bir avukattır. Her şey tam da Tessa’nın istediği gitmektedir. Tessa hırslıdır, başarır ve her zaman kazanan koltuğundadır. Çünkü kuralları en iyi bilen odur. İnsanların duygularını yerle bir etme pahasına o, hep kazanan tarafta olmayı seçer. Çünkü yasalarda duyguya yer olmaz. Bir avukat duygularıyla karar veremez.

Peki ya roller değişirse? Olaylara kendi bakış açınızla bakarken birden bire karşı tarafa geçtiğinizde düşünceleriniz yine aynı olur muydu? Ne yazık ki sistem her zaman doğru işlemiyor. Kahraman koltuğunda otururken, kurban konumuna geçmeniz an meselesi.

Suzie Miller’ın ödüllü oyunu “Prima Facie/İlk Bakışta”, oyunuyla sezona başlayan Eksi On Altı’nın kurucularından Olcay Yusufoğlu ve Alp Ünsal ile oyun ve tiyatro üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Ayçe Özyiğit : Eksi On Altı’nın yola çıkış hikâyesini dinleyebilir miyiz?

Olcay Yusufoğlu: Eksi On Altı’yı 2021 yılının Temmuz ayında kurduk. Pandemiden sonra hayatın bizi nereye götüreceğini bilmezken ve bizler için yeni bir zamanın başladığı gerçeğiyle yüzleşirken, tam da şimdiki zamanın ortasına doğmuş bir tiyatro oldu. Bu nedenle üretim hedefleri zamanın getirdikleriyle organik bir şekilde uyum sağlamalıydı bizce. 

Alp Ünsal : Pandemi döneminde eve kapanan her sanatçı/oyuncu gibi Olcay’la biz de ne yapacağımız konusunda çok düşünüp tartıştık. Birlikte bir şeyler yapar mıyız diye bir süre tiyatro metinleri okuduk. Sonra bir gün Olcay heyecanla yanıma geldi ve “Prima Facie/İlk Bakışta” oyununu bulduğunu söyleyip benim de oyunu okumamı istedi. Okuduğumda ben de oyunu çok beğendim. Zaten Olcay’la tek kişilik bir proje hedefimiz vardı. Pandemi sonrası ortamı da az çok tahmin edebiliyorduk. Çok kalabalık oyunların sağlıklı çalışılamayacağı, prova süreçlerinin zor olacağı, yeni kurulan bir tiyatro olarak fazla oyuncuyla çalışmanın finansal ve teknik olarak bizi zorlayabileceği gibi sebeplerden ötürü bu oyunu çıkarmaya karar verdik. Yani, aslında “Prima Facie”yi bulmamız Eksi On Altı’nın kurulmasına sebep oldu diyebiliriz. Bu süreçte ben işin koordinasyon kısmını aldım. Aslında biz tiyatrodan ziyade, disiplinler arası sanat üretimi yapan kolektif bir kurum olma niyetindeydik. Hem Güzel Sanatlar Lisesi çıkışlı hem de 14-15 yaşından beri sektörün içinde olduğum için benim performans sanatlarından, müzikal alandan, plastik sanatlardan çok geniş bir çevrem oldu. Bir bakıma, bizim sanatsal derinliğimizi de bu sağladı diyebiliriz. Çünkü hangi daldan üretime ihtiyaç duysak o üretim disiplinlerinin uzmanlarıyla çalışma fırsatını bulduk.

Ayçe Özyiğit : O halde ekipteki bu disiplinler arasılık tiyatronuzun lehine işliyor diyebiliriz.

Olcay Yusufoğlu : Biz bu konuda çok şanslı bir ekibiz. Oyunda teknik uygulamaları yapan kişiler aynı zamanda tasarımcı. Türkiye’de disiplinler arası tiyatro yapan ekip çok az. Bizim hedefimiz tam da bunu sağlamak. Çok yönlü düşünen ve kendi disiplininden üretim fikirleriyle gelen bir ekip oluşturmak ve bunların sonucunda da ortak projeler üretmek. “Prima Facie” oyununda bunu biraz yakaladık ama tam istediğimiz yerde değiliz henüz.

Alp Ünsal : Ekipte sinemacı, grafik tasarımcı vb. dostlarımızın olması kolektif yapı kurmamızı sağlıyor. Olcay, ben, yönetmenimiz Hakan ve yönetmen yardımcımızı çıkarırsak ekipte tiyatrocu sayısı daha az diyebiliriz. Bizim misyonumuz sanat üretimleri yapan bir topluluk olmak. O yüzden Tiyatro Eksi On Altı yerine sadece “Eksi On Altı” ismini vurgulamaya özen gösterdik.

Ayçe Özyiğit : Şimdi onu soracaktım. Eksi On Altı ismi nereden geliyor peki?

Alp Ünsal : Tiyatroyu kurmaya karar verdiğimizde ilk olarak kucağımıza isim problemi düştü. Olcay ismin “Tiyatro Portal, Tiyatro Sanat”, vb. gibi tiyatroyu çağrıştıran genel bir isim olmasını özellikle istemiyordu. Bir gün geldi: “Eksi 16 ismine ne dersin?” diye sordu. Ben de sizin sorduğunuz soruyu sordum “Nereden çıktı Eksi 16?” diye. (gülüşmeler) -16 Cirius yıldızının koordinat numaralarının ilk iki sayısı. Gökyüzündeki koordinatı (-16° 42′ 58″) ve Cirius yıldızı gökten çıplak gözle görülebilen en parlak takımyıldızı. Aslında isim için tiyatromuzdaki takım çalışmasını çağrıştırmak ve bambaşka insanların fikirleri, duyguları ve davranışlarıyla parlayabilen ve bir arada durabilen bir ekip olabilmemize bir gönderme diyebiliriz.

Ayçe Özyiğit : İçinde bulunduğumuz kasvetli dönem, malum. Yola yeni çıkmış bir topluluk olarak kaygılarınız, korkularınız var mı?

Olcay Yusufoğlu : Elbette var. Özellikle de her geçen gün sanat yapmanın ötesinde yaşamanın zor olduğu günümüz dünyasında, korkularımız, endişelerimiz ve tedirginliklerimiz ne yazık ki var. 

Alp Ünsal : Yalan söylemeye gerek yok. Politik, sosyal ve finansal olarak birçok kaygımız var.  Çünkü tiyatrocuların, genel anlamda en zayıf olduğu konu, -bizim de aynı zamanda en zayıf olduğumuz konu- şu: Bu iş profesyonel bir iş ve emek koyanlar bunun karşılığını almalılar. Bizim ilk önceliğimiz bu. Bizim tiyatromuz yeni mezun kardeşlerimize “Gel takıl biraz burada, işi öğrenirsin, sana da bir rol veririz” diyebilecek bir tiyatro değil. Kaldı ki biz böyle bir ehlilikte de değiliz. Usta olmak için henüz çok genciz.  Biz bizimle beraber olanlara, ederini, bu ülke koşullarında hiç değilse dişe dokunacak bir gelir kazandırmaya çalışan bir tiyatroyuz. O yüzden hesaplarımızı yaparken belki de gelirimizin çok ciddi bir kısmını ekibimiz için ayırmakta ve bu koşullarda tiyatromuzu sürdürmeye çalışmaktayız. Kendi geçimimizin temelini tiyatromuz oluşturmuyor. Olcay’la beraber dışarıda da işler yapıyoruz. O da tiyatromuzu zenginleştirip besliyor. Bence her sanatçı, özellikle bizim yaşımızdakiler işine böyle yaklaşmalı. Sorduğunuz sorunun romantik kısmını şu şekilde cevaplayabilirim. Tedirginliklerimizi; üretimlerimizle, seyirciden aldığımız övgülerle, eşimizin dostumuzun bize gösterdiği omuzlarla, dostlarımızın dayanışmasıyla gideriyoruz. Romantik olmayan gerçekçi kısımda ise ayaklarımızı yere sağlam basıp, üstesinden gelebileceğimiz projeler üstlenerek sözümüzü her koşulda söyleyebileceğimiz, sahneyi sadece oyunlar oynamaktan ibaret değil de sözümüzü seyirciye iletebileceğimiz kanallardan biri olarak gören bir tiyatroyuz. Bunlar da tedirginliklerimizi biraz azaltıyor ama stresli ve zor bir iş yaptığımızın tabii ki farkındayız.

Ayçe Özyiğit : Alp Bey, siz aynı zamanda İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncususunuz. Devlet Tiyatrosu’nda da çok güzel işler, çok büyük prodüksiyonlar çıkıyor. Fakat yapı itibarıyla Devlet Tiyatroları, oyuncularına diledikleri özgürlüğü sağlayan bir kurum değil. Tiyatro kurma isteğiniz bir nevi biraz daha rahat çalışabilmek, istediğiniz üretimleri sahnelemek, dilediğiniz sözü söyleyebilecek olmaktan kaynaklı diyebilir miyiz?

Alp Ünsal : Özellikle biz kuşak sanatçı arkadaşlarımda Devlet Tiyatroları’na karşı bir önyargı var. Devlet Tiyatroları yapı itibarıyla çok kıymetli bir kurum. Çok ciddi imkânları var. Değişik bir şeyden bahsedeyim size. Devlet Tiyatroları “Kadın Yazarlar Festivali” düzenliyor. Biz de zoom üzerinden yabancı ekiplerle toplantı yapıyoruz. Bizim butaforcumuz, aksesuarcımız, perukacımız, giydiricimiz olduğunu duyduklarında, atölyelerimizin imkânlarını öğrendiklerinde çok şaşırıyorlar. “Onu da mı yapabiliyorsunuz?”, “O da mı orada yapılabiliyor?” diyorlar. Biz birileri dile getirdiği zaman bunun farkına varıyoruz. Seyirci için de durum öyle. Devlet Tiyatroları’nda çok cüzi miktarlara hatta günümüz tost-çay fiyatına bir Shakespeare oyunu ya da büyük prodüksiyonları izleyebiliyoruz. Ayrıca Devlet Tiyatroları Güngören’den Kadıköy’e kadar hemen hemen her ilçeye gidiyor, bütün Anadolu’yu geziyor. Bu misyonu çok kıymetli ama aklımda bir oyun var, yazdığım veya yönetmek istediğim bir oyun var gibi yollara çıktığımızda ya da kendi dilimizi sahneye doğrudan taşımamız gerektiğinde orası zorlanacağımız bir süreç oluyor. Orada bir işleyiş var. Biz oranın bir çalışanıyız. Vicdanımız ve aklımız sınırlarında denileni yapmakla mükellefiz bir noktada. Programlamalar, planlamalar, malum sebeplerden mütevellit öyle olduğu için ne yazık ki bu liyakatin, yıllarca oluşturulmuş bu kadroların kıymetini bilen organizasyonlar konusunda oldukça zayıf kalıyoruz.

Ayçe Özyiğit : Bocalama oluyordur haliyle…

Alp Ünsal : Elbette oluyor. Ben şu aralar İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda “Yol” oyununda Yunus Emre’yi oynuyorum. 2,5 saatlik bir oyun, 40 kişilik bir kadro. Danslar, dekor, kostümler, devasa bir prodüksiyon. Tabii ikisi de değişik bir tecrübe oluyor benim için. Burada gördüğünüz gibi gişede duruyorum, bilet satıyorum. Biraz önce sahneyi kurdum. Ekibin parasıydı, davetiyeydi, seyirciydi gibi koşuşturmacadan çıkıp giydiricisi, perukacısı, butaforcusu olan, hoş geldiniz beş gittiniz devletlûmuz (gülüşmeler) şeklinde bir ortamla karşılaşınca tabiri caizse dengesiz bir gel-git de yaşatabiliyor diyebilirim. Benim gibi genç bir oyuncuya her iki kurum da farklı bir tecrübe sunuyor. Her ne kadar 10 yaşından beri bu meslekte olsam da mezun olduktan sonra 6-7 senedir bu sektörde yer aldım. Öyle olduğundan sebep benim için ikisi de -Eksi On Altı ve Devlet Tiyatroları- çok farklı, çok kıymetli iki tecrübe diyebilirim.

Ayçe Özyiğit :Günümüzde çeşitli tiyatro toplulukları var. Siz Eksi On Altı olarak bu çeşitliliğin içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? Hedefleriniz neler?

Olcay Yusufoğlu : Her tiyatronun, her oyunun, her ekibin bir tarzı ve zamanla oluşturdukları bir seyirci profili olduğuna, daha doğrusu olması gerektiğine inanıyorum. Eksi On Altı da, farklı disiplinlerden bir araya gelmiş insanlardan oluşuyor. Tasarım ekibi kendi alanında işler yapan insanlar. Bu da ekibimizi çok yönlü yapıyor. Bu sebeple hedeflerimiz de çok yönlü. Bu yıl Arjantin’den Türkiye’ye yerleşen ve orada belgesel sinema üzerine master yapan bir arkadaşımızın Eksi On Altı çatısında film projeleri varken, bir yandan da kodlamayla müzik yapan ses tasarımcımızla yine Eksi On Altı ile beraber ortak üretim planlarımız var. Yani, çok fazla hedefimiz var.

Ayçe Özyiğit :Konusu ve sahnelenişi itibariyle “Prima Facie” oldukça iddialı ve zor bir oyun. İlk oyun olarak “Prima Facie”yi seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Olcay Yusufoğlu : Prima Facie bir “kurban-mağdur” hikâyesini anlatıyor gibi görünse de, aslında bu durumu yaratanların rahatsız olmasını, hukuk sisteminin yanlış ve eksikliklerine ışık tutup sorgulatmayı hedefleyen bir oyun. Oyunun grafiği çok değişken… Karakter seyirciyi sürekli arada bırakıyor. Kimi zaman Tessa’yla empati kurarken kimi zaman da Tessa’yı çok itici bulabiliyorsunuz. Aslında bu da hikâyeyi ve karakteri hem çok sahici yapıyor hem de oynamayı çok çekici bir hale getiriyor.

Alp Ünsal : Evet, “Prima Facie”, yapı gereği hem çok zor hem de didaktik olmaya çok müsait bir oyun. Terminolojik bir oyun. Avukat, hukukçu seyircilerimiz de oldu ama genel anlamda sıradan, hukuk bilgisi olmayan seyirciyi düşündüğümüzde, kadına şiddet ve cinsel saldırı gibi güncel konuları ele aldığı için çok pamuk ipliğinde bir oyun. Seyircilerden söylemin çok sert olduğuna, oyunun tetikleyici olduğuna dair eleştiriler aldığımız da oldu. Benim düşüncem şu; dünyadaki her şey, yapılan her iş bir azınlık gruba, bir meslek grubuna ya da dini bir gruba karşı tetikleyici olabilir. Biz, tiyatro olarak edindiğimiz misyon ve sahneleme önerilerimizle bu oyunun o tetikleyici sınırlarda saldırgan ögeler barındırmaması için çok uğraştık. Yeri geldi psikolog arkadaşlarımızla, yeri geldi hukukçu arkadaşlarımızla çok istişare yaptık. Çünkü yanlış bir şey söylemeyi hiç istemiyoruz. Hatta çeviriden yola çıkarak tekstte kimi değişiklikler de yaptık. Örneğin, çeviride “kurban” diye geçiyor, biz onu “kurtulan” diye çevirdik. Türkçe karşılığını bulmakta zorlandığımız için, yer yer söylemek zorunda kaldık, ama genel olarak oyunda mağdur dememeye özen gösterdik. Türkçe bu yeni toplumsal cinsiyet dalgalarında dil olarak biraz zayıf kaldı. Türkçe, temeli cinsiyetsiz bir dil. “He, she” gibi cinsiyet belirten özneler yok bizde, ama dildeki deyimler ağzımıza oturmuş. Farkında olmadan o kadar tuhaf şeyler söylüyoruz ki birbirimize. Bugün en çok tartıştığımız “kız gibi yapma, kız gibi vurma” deyimi mesela. Sadece o da değil. Önemli hukuk terimlerinde, sağlık terimlerinde, eğitim terimlerinde, spor terimlerinde bile öyle cinsiyetçi şeyler çıkabiliyor ki. Bizim aslında söylemek istediğimiz şu. Biz en çok erkekler seyretsin istiyoruz oyunumuzu. Benim yaratıcı ekipte olmamamın sebeplerinden biri de bu. Biz kadın erkekten ziyade dişil enerjisi yüksek bir ekibiz. Ekibimiz çoğunlukla kadınlardan oluşmakta ve bunu da gururla dile getiriyoruz. Bu anlamda bu misyonun hakkını verdiğimize inancımız tam.

Ayçe Özyiğit : Peki oyunun adını neden İngilizce olarak kullanmayı tercih ettiniz?

Olcay Yusufoğlu : “Prima Facie” bir hukuk terimi. Latince bir kelime. Türkçesi, “ilk bakışta” anlamına geliyor. Hukuktaki karşılığı; “aksi ispatlanıncaya kadar herkes masumdur.” Oyunun isminin ne olacağını süreçte ekip içinde tartışmaya açtık. Anlaşılmayacağı üzerine fikir ayrılıkları da yaşadık elbette. Çevirmenin önerdiği bir kaç alternatif isim de vardı, ancak orijinal ismi korumak istedik. Afişte Türkçe ismi de yazılı “Prima Facie/İlk Bakışta” olarak.

Alp Ünsal : Aslında biz bu sezon itibariyle oyunun ismini “Prima Facie/ İlk Bakışta” yaptık. Çünkü bu tarz eleştiriler aldık ve haklı da bulduk. Buna da şöyle bir cevap geliştirdik. Prima Facie bir hukuk terimi. Kardiyoloji ya da üroloji gibi düşünün. Mesela tiyatroda da ‘antre yapmak’ deriz. ‘giriş yapmak’, demeyiz. Veya ‘sufle vermek’, deriz. Fransızca, İngilizce, Latince olan kimi cümleler yerel dile girmiş bulunmakta ve bizler de bir süre sonra bunları sorgulamayı bırakıyoruz. Prima Facie bunlardan biri değil tabii. Prima, Latince “ilk” demek. Facie “bakış” anlamına geliyor. Özetle “ilk karşılaşmada, ilk bakışta”, anlamına geliyor. “İlk bakışta herkes masumdur” ya da Türk hukukuna çevirirsek “suçluluğu kanıtlanana kadar herkes masumdur.” Bu, hukukun özünü oluşturan bir terim ve biz böyle bir noktadan Prima Facie’nin iyi bir slogan olduğuna karar vermiştik ama söylenmesi çok zorlaştı. Farklı farklı isimler söylendi. Biz bir ara isim olarak “Masumiyet Karinesi” olsun diye düşünmüştük ama ismin oyunu karşılamadığı kanısına vardık. Sonra hem Türkçe hem İngilizce olarak kullanmaya karar verdik. Prima Facie/İlk Bakışta olarak.  Biz ekip olarak Prima Facie ismini çok sevdik ve benimsedik. O yüzden bizim için oyunun ismi ömrümüzün sonuna kadar Prima Facie olacak.

Ayçe Özyiğit :Tessa, ezilen sınıftan bir ailenin çocuğu olarak kapitalist sistem içinde eğitim yoluyla sınıf atlamayı başarabilmiş beyaz yakalı bir küçük burjuva olarak, sizce sınıfsal kimliğinin ne kadar idrakindedir?

Olcay Yusufoğlu : Tessa sınıfsal kimliğinin hukuk fakültesindeki ilk yıllarından itibaren farkında. Herkesin gözünde başaramayacak olan olmak onun dünyasında kabul edilemez. Çünkü ona göre hukuk fakültesine iyi bir dereceyle girmiş olmak fazlasını da başarabileceğinin kanıtıdır. Zaten bulunduğu ortam, ailesi ve hep ayak uydurmak zorunda olduğu sınıflar arası farklar ona hiçbir zaman geldiği yeri unutturmaz.

Ayçe Özyiğit :Tessa’nın hikâyesi, tarihsel olarak, egemen sınıfların çıkarlarını koruyan hukuk sistemi, kapitalist toplumsal yapıda burjuvazinin sınıfsal çıkarlarını olduğu kadar, eril iktidarının yararına da işliyor. Bu bağlamda, hukuki sistemin yasal boşluk ya da eksikliklerini keşfeden Tessa, bir sistem sorgulamasının da önünü açıyor mu?

Olcay Yusufoğlu : Aslında sistem sorgulaması-eleştirisi tam da oyunun merkezinde. Bizi doğrudan etkilemeden sorgulamaya ihtiyaç duymadığımız sistem. Tessa, oyun süresince kökten bağlı olduğu hukuk sisteminin eksiklerini, yanlışlarını ve açıklarını fark ediyor. Her şeyin sınıfsal olmasının yanı sıra, yüz yıllar önce oluşturulmuş yasaların eril sistemin bir ürünü olduğunun ve günümüz dünyasında bu düzenin sürdürülemeyeceği gerçeğiyle yüzleşiyor.

Ayçe Özyiğit : Kapitalist sisteme ve onun dayattığı çıkarcı, bencil, kariyerist, bireyci toplumsal yapıya adapte olarak başarılı olan Tessa, aynı sistemin kurbanına dönüştüğünde sistemin gerçekliğiyle yüzleşiyor. Sizce bu tespit Tessa’yı feminist olduğu kadar anti-kapitalist bir mücadeleye de sevk edecek midir?

Olcay Yusufoğlu : Tessa’nın oyundaki son cümleleri şunlar; ’’Sistem hatalı ve karmakarışık. Adalet duygum sarsılıyor. Hukuk sistemi çökmüş, ihlal edilmiş hissediyorum.” Bu hatalı sistem sınıflar arası haksızlığın da önünü açtığından Tessa’nın artık buna kayıtsız kalması pek de mümkün görünmüyor.  Daha çok paran ve gücün varsa daha iyi bir avukat tutabiliyorsun. Bu durumda adaleti sağlayabilmek de parayla doğru orantılı.

Ayçe Özyiğit : Tessa sistemin dayatmalarının ancak karşı tarafa geçtiği an farkına varıyor. O aydınlanmayı/uyanışı yaşaması/yaşamak için bir şeyleri deneyimlemenin, olayları yaşamanın gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?

Olcay Yusufoğlu : Keşke böyle olmasa ama; evet. İnsan ancak karşı tarafa geçtiğinde daha net ve adil bir bakış açısına sahip olabiliyor. İdeal olan hangi durumda olursa olsun adil ve tarafsız olabilmek. Bu cevap vermesi zor bir soru. Çünkü herkes kendisinin en iyi halini yaşadığını düşünmek ister. “En adil, en eşitlikçi, en çalışkan, en dürüst…”  Bunlar çoğaltılabilir. Peki, en iyi halimiz bir başkası için yeteri kadar iyi değilse? Empati yeteneği bizi karşı tarafa geçmeye gerek kalmadan ihtiyaç duyduğumuz aydınlanmaya götürebilir diye düşünüyorum. 

Ayçe Özyiğit : Sahne tasarımında kullanılan tüllerden sütunla ve bu sütunlara yansıtılan video görüntüleri oyunun gerçekçiliğini kırmayı mı amaçlıyor yoksa dinamik ve çok katmanlı bir anlatıya zemin mi hazırlıyor?

Olcay Yusufoğlu : Aslında hepsi diyebiliriz. Yansıtılan görüntüler Tessa’nın kendisi. Bu da oyun sona yaklaştıkça Tessa’nın yaşadığı aydınlanmayla paralellik gösteriyor. “Kendisine dışardan bakan Tessa”, “kendisini suçlayan Tessa”, “isyan eden Tessa” ve en sonunda oyunun başındaki görsellere gönderme yapan bozuk sistem görselleri. Tüllerin şeffaflığı ve geçirgen olması da bizim için oyunun dramaturgisinde önemli bir yer kaplıyor.

Ayçe Özyiğit : Oyuna hukuk çevresinden ve özellikle avukatlardan yoğun bir talep var mı?

Alp Ünsal : Oyunu en çok avukatlar izlemiştir sanıyorum. Özellikle ilk oyunlarımıza çok fazla avukat geldi. Oyuna toplu gelen hukukçu seyircilerimiz de oldu. Biz oyun öncesi barolarla da çalıştık.  Onlarla istişare ederek oyun biraz kendini geliştirdi. Özellikle kadın ve feminist avukatlardan gelen eleştirileri çok dikkate aldık. “Orada kurban demişsiniz ama biz artık kurban demiyoruz” ya da “şu kelime cinsiyetçi” vb. gibi eleştiriler dâhilinde bazı yerlerde düzenlemeler yaptık.

Olcay Yusufoğlu : Evet, kesinlikle. Oyun tanıtımlarında öne çıkan hukuk ve avukatlık vurgusu sebebiyle oyunun -sadece avukat diyemeyiz- hukukçuların ilgisini çektiğini söyleyebiliriz.

Ayçe Özyiğit : Son olarak, Eksi On Altı olarak farklı üretimlerinizin olacağını söylemişsiniz. Bunlardan bahsedebilir misiniz? 

Olcay Yusufoğlu : Eksi On Altı ilk üretimini “Prima Facie” ile yapmış olsa da, aslında biz farklı sanat dallarının oluşturduğu bir sanat kolektifiyiz. Bu nedenle süreç içinde farklı disiplinlerden Eksi On Altı çatısı altında üretimler geleceğini söyleyebilirim. Hatta çalışmalarına başladık bile. Son halini almadan paylaşmayayım sürprizi kaçmasın. Merak edenler ve bizden haberdar olmak isteyenler instagram sayfamızdan gelecek günlerdeki oyun tarihlerimiz ve yeni üretimlerimizin haberlerine ulaşabilirler.

rpt

Ayçe Özyiğit : Söyleşi için çok teşekkür ederim.

Olcay Yusufoğlu : Ben teşekkür ederim.

Alp Ünsal : Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.

AYÇE ÖZYİĞİT
Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Bugün kendinizi daha enerjik ve motive hissedebilirsiniz. Geleceğe dair hedeflerinizi belirlemek ve bu hedefler doğrultusunda adımlar atmaktan keyif alabilirsiniz. Aynı zamanda, duygularınızı açıkça ifade etmekte zorlanabilirsiniz. İlişkilerinizde iletişimde açık olmaya özen gösterin. Kendinize zaman ayırarak içsel dengeye odaklanmak size iyi gelebilir.

KOVA BURCU YORUMU

Bugünün Venüs-Mars bağlantısı, haritanızın en dinamik iki açısını kesiyor, bu nedenle yaratıcı bir çabada başarılı olmak istiyorsanız, şimdi ona en iyi şansı vermenin tam zamanı. İnsanların fikirlerinize ne kadar açık olduklarına şaşırabilirsiniz.

BALIK BURCU YORUMU

Bugün duygusal olarak daha hassas olabilirsiniz. İnsanlarla iletişimdeki inceliğiniz sayesinde yanınızdakilere destek olabilir, onları rahatlatabilirsiniz. Ancak, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı da göz ardı etmemelisiniz. İçsel dengeye odaklanmak ve kendinize zaman ayırmak için fırsatlar yaratın. Enerjinizi doğru yönlendirmek, hobilerinize zaman ayırmak veya rahatlama teknikleri kullanmak size iyi gelecektir. Kendinizi yeniden motive etmek için yapıcı düşüncelere odaklanın ve geleceğe umutla bakın.

YAZARLAR / Tümü
admin: hafta sonları gitmeli
2023-07-15 00:59:20
İlhan erdinç: Kaleminize sağlık👏👏👏
2023-02-23 09:35:47